( Tam metin)
Hakan BENLİ : Sn. Cemal SAFİ , sizi tanıyabilir miyiz ?
Cemal SAFİ : Merhaba , ben Cemal SAFİ.,1938 Samsun doğumluyum.Merhumlar Mehmet Safi ve Ayşe Hanım’ ın oğluyum. Tahsil hayatıma Samsun Sakarya İlk Okulu’ nda başladım, sanat enstitüsünde noktaladım. 1959 yılında Ankara’ ya yerleştim. 1962 Yılında Şükran Hanım’ la evlendim. Bu evlilikten Mehmet Akif, Peyami Safa ve Ebru adlarında üç evladım var. Şiir tutkum henüz çocukluk çağlarında başladı. Fakat aileme olan sorumlulukla, çocuklarımın yarınını düşünmekten, duygularımı dile getirme fırsatını bulamadım. Duygularımın şiir çeşmesini ancak otuz sekiz yaşından sonra açabildim. Şiirlerimin şarkı oluşu sayın Orhan Gencebay’ la başladı. Bu güne kadar çeşitli bestekarlar tarafından yüzün üzerinde şiirim bestelendi. 1989 Yılında sayın Zekai Tunca’ nın bestelediği Kürdili Hicazkar şarkı ‘ İmkansız ‘ la , yani ‘ Rüyalarım Olmasa’, 1990 yılında sayın Selçuk Tekay’ ın bestelemiş olduğu Uşşak şarkı ‘ Vurgun’ la Hürriyet Gazetesi’ nin Altın Kelebek, Milliyet Gazetesi’ nin Yılın En Sevilen On Şarkısı birincilik ödüllerini aldım. 1991 Yılında yine Zekai Tunca’ nın bestelediği ‘ Gözüm Kesmiyor ‘ şarkısıyla Milliyet Gazetesi‘ nin , 1991 yılında TRT’ nin açmış olduğu yarışmada yine ‘ İmkansız ‘ şarkısıyla En İyi Türk Sanat Müziği ödülünü aldım. Sonuncusunu 24.05.1992 ‘ de Ana Mecmuası’ nın layık gördüğü başarı şildi olmak üzere çeşitli tarihlerde gerek edebiyat dergilerinden gerekse kaset yapım firmalarından değerli ödüller aldım. 1990 Yılında Gürsoy Yapım firması adına içinde on dokuz şiirim bulunan müzikli bir şiir kasedi ( y.n : Bu Gece Kalıyorum ) çıkardım. Şiir kitabıma gelince 1993 yılının baharında ilk şiir kitabım olan Vurgun’ u çıkardım. ( y.n : Sende Kalmış - Kum Yayınları 2000 yılı ve Kıyamete Kırk Kala - Minpa Matbaası 2002 yılı adlı kitapları yayımlandı ) İkinci kitabımı 1996 yılında çıkarmayı düşünüyorum. Hazırlıklar içindeyim. Ve bu yıl herhalde Kurban Bayramına yetişecek bir şiir kasedi yapacağım. Şiir kasedini de , sunucu spiker Bedirhan Gökçe’ye de şiirlerimi okuması için bir fırsat tanıyacağım.
Ankara ‘ da eylül ayından nisan ayına kadar ikamet ediyorum. Aydınlıkevler, Kovan Sokak 2/ 1 nolu adresteyim. Yazın nisan ve eylül ayları arasında Akçay ‘ da sahibi bulunduğum Pansiyon Villa Bela ‘ da bulunuyorum. Ve Akçay Geleneksel Şairler ve Bestekarlar Festivali ‘ nin kurucusu ve başkanıyım. Akçay ‘da 1990 yılında başlamış olduğumuz bu festival üç gün sürüyor , Ağustos 28- 29 – 30 tarihleri arasında. İlk gün ses yarışması, ikinci gün beste yarışması ve üçüncü gün şiir yarışması, güfte tarzı şiir yarışmasıyla devam ediyor. Türkiyemizin en seçkin şairler ve bestekarlar topluluğu hazır bulunuyorlar. Jüri üyelerimiz başta Avni Anıl, Bilge Özgen, Halil Soyuer gibi ünlü şair ve bestekarlar , Bekir Sıtkı Erdoğan hatta, abim dahil.. Bu jüride görev alıyorlar. Türkiye’nin musiki ve edebiyatla ilgili bütün kuruluşları ödüller veriyor.Ve hakikaten kaliteli şiirler ve kaliteli şarkılar çıkıyor bu sayede. Burada benim gayem , amacım , Türk müziğinde bir gerileme tespit etmiştim, 90’ lı yılların baslarında , bu gerilemeyi acaba biraz dur diyebilir miyim, bir parça katkım olabilir mi arzusuyla girdim.Sanırım başarılı oldum. Amacıma ulaştım. Hakikaten çok kaliteli şiirler, şarkı sözü tarzın da şiirler, ve çok kaliteli besteler yapılmış oldu. Hatta bu yıl, 94’ yılın da yaptığımız festivalde birinci gelen şarkı Hüzzam, sözleri Yalçın Birinci’ye ait. Bestesi Göksel Pesenpaker ‘e ait bir şarkı ‘Sensiz Yaşamayı Öğrenemedim ‘ adlı şarkıyla birincilik aldı Muazzez Abacı’ nın kasedine girdi şarkı , ben kendim götürdüm verdim. Geçen sene de birinci gelen şarkı kasede okundu .O’ da sanırım Emel Sayın ‘nın kasedinde okundu, bizim festivalde birincilik alan şarkı . Yani bahtiyarım, şöyle ki ; Türk Sanat Müziğine bir parça, bir nebze de olsa , şiirlerimle katkıda bulunuyorum ve yaptığım festivalle katkıda bulunuyorum . Onun için mutluyum, mesudum .
Hakan BENLİ : Şiire başlamanıza, şiire yönelmenize vesile olan şahıslar var mıydı, ailenizde, çevrenizde ?
Cemal SAFİ: Şimdi, geçen gün TRT’ de program yaparken , program yapıyordum birinci kanal da orada da aynı suali yönelttiler ; nasıl şair oldunuz , nasıl şair olunur ? Şair olunmaz , şair doğulur!... Şair doğulur , herkes aynı yetenekte değil. Cenab – ı Allah kimisine çok cömert davranmış ,kimisine az vermiş , kimisine daha az vermiş Ben bunu şöyle yorumlarım ; çeyrek şair , yarım şair , tam şair... Şimdi tam şairin verdiği eseri, yarım şairin iki misli çalışarak vermesi gerekiyor.Çeyrek şairin dört misli çalışarak vermesi gerekiyor. Bunlara tanık oldum, şahit oldum çünkü aşağı yukarı yirmi senedir ben bu camianın içerisindeyim. Çoğu şair arkadaşlarımız rahmetli oldu. Karşıda resimlerini gördüğün çoğu kişi gitti. Ondan sonra , şimdi şair doğmuşuz, çocukken, okuma yazma bilmezken dahi kulağım ahenkli seslere aşina. Ve babam da, rahmetli kendisi yazmazdı ama okuduğu şiiri unutmazdı, keyifli olduğu zaman devamlı şiir okurdu evde .Oradan da bir kulak yatkınlığı var. Okumayı yazmayı öğrendim, şiir kitapları almaya başladım. Kütüphanede Yunus Emre olur, Karacoğlan olur, Emrah olur , Dadaloğlu olur, efendim Orhan Cahit Gökyay olur, Halil Soyuer olur, Bekir Sıtkı Erdoğan , Behçet Kemal Çağlar, Cahit Sıtkı Tarancı ,efendim Filozof Rıza ‘dır, efendim Rıza Polat Akkoyunlu ‘ dur, devamlı bunların şiirlerinin içindeyim, kah ağlıyorum kah gülüyorum falan… Bunlar ilgilendiriyor beni, kimsenin hayatına bakmıyorum. Demek ki genimde var ki şairlik, şiirle ilgileniyorum. Derken on bir on iki yaşlarında şiir yazmaya başladım. Ve enteresandır , başladığım an zaten hece vezni başlamışım şiire. O gün bu gün aruz da denemelerim vardı ama bu günkü Türkçe ile aruz biraz yavan oluyor. Sade Türkçe ile aruz yavan oluyor. Aruzun kökeni zaten Farslardan alınma. Türk şiiri hece vezni şiiridir ve hece veznine karar kılmama etki yapan şair de rahmetli Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı’dır. Filozof Rıza Tevfik benim hayranlığımı şiirlerindeki teknik ve şiirlerindeki ruhla sağladı. Anladım ki, hece vezni Türk’ün karakterine en yakın şiir tarzı ve en çarpıcı, en vurucu, en etkili şiir tarzı hece vezni.Ve şairsen şayet , hiçbir duygu yoktur ki, hece vezninde, tam kafiyeyle, tam ölçüyle anlatılmasın. Sen şairsen, bütün duygularını o vezin türünde, o kafiye tarzında anlatabilirsin. Şairsen ama Şair değilsen anlatamazsın, o başka… Ben karar kıldım hece veznine girdim. Tabi, çoluk çocuk gailesi bizi şiir yazmaktan alıkoyuyordu. O yüzden mümkün mertebe edebiyatın içine girmemeye çalışmaya başladım çünkü evlenmiştim çocuklarım olmuştu. Sonunda madden bir yere geldim, ben artık olmasam da, eşim, çocuklarımı, kendini artık kotarabilirdi. Ve ben 1978 senesinin Nisan on yedisinde aşkı tanıdım, aşkla tanıştım. Aşkı tanıdıktan sonra ‘ Al eline kalemi , yaz başına geleni Cemal Safi ‘ dedim ve o gün bu gündür yazıyorum işte. Edebiyat mecmuaları bizi tespit ettiler. Edebiyat mecmualarında çıktı önce, Avni Anıl’ ın İzmir’ de çıkardığı ‘ Musiki ve Nota’ mecmuası, efendim İstanbul’ da çıkan ‘ Defne’ mecmuası ‘ Size ‘ mecmuası, ondan sonra Ankara’ da çıkan ‘Gülpınar’ mecmuası, Milliyet Gazetesi’nin yan organı ‘ Müzik Magazin’ mecmuası ve daha bir çok , şu an da aklıma gelmeyen bir çok mecmua , dergi bizim şiirlerimizi sayfalarında değerlendirmeye başladılar. Ve Orhan Gencebay’ ın ilgisini çeker şiirlerim. Bu mecmualar kendisine gidermiş, aboneymiş… Israr üzerine, birkaç kere haber geldi, Orhan Gencebay şiirlerinizi istiyor diye. 1985 yılında bir gittiğimde İstanbul’ a, bir dosyada otuz – kırk kadar şiir vardı, verdim. Ve o yıl bestelemeye başladı, on yıldır yani, her kasetinde üç-beş şiirim bestelenmiş ve Orhan Gencebay tarafından veya Sibel Can tarafından seslendirilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdi en son yaptığı bestelerden biri de İsrailli Linet adında bir bayan tarafından okundu , ’Kılavuzum Karga Çıktı Neyleyim ? ‘ diye bir şiirimi bestelemişti. Hatta zeybek tarzında ,semah tarzında bir beste. Büyük bir ses bu İsrailli ,Yahudi kız ,çok güzel okumuş. Bu hafta çıkıyor kaseti , yani benle yaptığı son beste , bugün on bir şubat 1995
Hakan BENLİ: Sayın Safi, neden hece veznini tercih ediyorsunuz ?
Cemal SAFİ: Şimdi , demek ki benim karakterim daha çok , hece veznine göre yaratılmışım.Yazı karakteri olarak hece veznini çok seviyorum. Sevdiren kişide , bakın şurada resmi var, Filozof , esas adı , Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı.Kendisi Osmanlı zamanında bakanlık yapmıştır.Hem şairdir hem boksördür hem cambazdır , fikir adamıdır aynı zaman da .Hatta bir şarkısını şimdi hatırlayayım. Bu maalesef sürgüne gidenlerdendir Sevr anlaşmasına imza attığı için. Atatürk’ün ilk kurduğu meclisin mebusanları hatta asalım derler bunları, fakat Atatürk razı olmaz, Allah razı olsun , sürer bunları göze görünmesinler hiç olmasa diye… Rıza Tevfik Bölükbaşı Libya ‘da kaldı ve hastalandı tabi İstanbul da doğmuş büyümüş adam . Gümülcine ‘de doğmuş galiba ama İstanbul’ da doğmuş büyümüş gayet centilmen bir adam …Ve İstanbul’a geri döndüğün de yetmiş küsür yaşındaydı ve sakalı beline kadardı . Resimlerden, gazetelerden takip ediyorum o zaman, Numune Hastanesine yattı, o zaman hastaydı, hemşireyi çok beğendi çok sevdi, aşk demeyeyim de, aşka yakın bir hayranlık duydu. Hemşire de hayranıymış zaten, kendi yüzünü görmeden şiirlerine aşıkmış… Şöyle bir şarkı çıkmıştır ortaya, şiir ;
Hummayi Aşk
Hastayım, yalnızım, seni yanımda
Sanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
Mahmûr ı hulyâyım; câm ı lebinden
Kanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
Bir olmaz emelin düştüm peşine
Vuruldum hüsnünün şen güneşine
Elâ gözlerinin aşk ateşine
Yanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
Tâlihin kahrı var her hevesimde,
Boğulmuş figanlar titrer sesimde,
O nazlı ismini son nefesimde
Anıp da bahtiyâr ölmek isterim.
İşte bu şiiri yazan Filozof Rıza, o kadar etkili yazıyor ki, kitabını hayatını okuyorum, hece vezninde, yani serbest vezinde yapılmayacak vurguları, şiddeti , etkiyi, melodiyi, ritmi hece vezninde yakalamış ve hayran oldum. Demek ki dedim, hece vezninde dilerse, şairse,şair de dilerse, mükemmel şekilde duygularını anlatabilir.Marifet zorda güzeli yakalamak, kolay güzel olmaz. Zor güzeldir, onun için hece veznine girmişim, ben de Allah’ a şükür bütün duygularımı hece vezninde, siz de biliyorsunuz yüzün üzerinde şarkım var benim, anlattığımı zannediyorum. Hiç gerek duymuyorum yani ne aruza ne serbest şiire.. Serbest yazar gibi yazıyorsun zaten bir yerden sonra. Zannediyorsun ki serbest şiirdir, ben şiiri okurken serbest zannedersin , hece veznidir. Artık öyle bir yere geliyor ki, konuşurken bile kelimeler vezinli olur ekseriyetle. Öyle alışmışız yani, ya on bir hecedir ya on dört hecedir veya dört dört sekizdir. Efendim, şeyi diyecektim, Avni Anıl Ağabeyime giderken bir aruz dörtlük yazdım, Halil Soyuer ağabeyim kendisine bi övgü yazmıştı, uzun on kıta bir şiir. Ve benim de vaktim yok, ani oldu. Bir dörtlük aruz yazayım dedim, armağan olarak götüreyim dedim ;
Avni Anıl gibi bir dev bir ulu usta
Sana düşmez onu tarif sus bu hususta.
Sus! Damla değilken dem vurma deryadan Safi !
Pir Soyuer anlatsın onu, hele sen sus da !...
Hakan BENLİ : Ağzınıza sağlık..
Cemal SAFİ : Teşekkür ederim. Hece veznine aşığım ben. Binlerce yıldır, bir defa İslamiyetten evvelki tarzımız bu. Arzu olsun hece vezni olsun binlerce yıldır şairlerin kullandığı teknik, tarz. Bunu başka tarzını denememişler mi, hepsini denemişler ama en vurucu bu ikisi. Serbest ; işine gelirse serbest yazarsın ,işine gelirse aruz yazarsın ama serbest başıboşluk değil yani. Bilmiyorlar, zannediyorlar ki şiir yazıyoruz, şiir falan değil yazdıkları çocukların. Çoğunun, adamların da öyle.. Şiir falan değil, nesir yazıyorlar şiir yazdık diyorlar. Olur mu öyle ?
Efendim şiirin bir melodisi olur, bir ritmi olur, şiirin bir etkisi olur. Efendim ben mecbur muyum vezinli veya kafiyeli yazmaya. Mecbur değilsin, mecbur eden yok. Yazarsan güzel olur yazmazsan sen bilirsin, şair değilsin çünkü.
Şimdi bir ahbabımıza , dostumuza bir dörtlük yazarız bir beyit yazarız yahut iki dörtlükle gönlünü alırız, ben tebrikleri bile şiir halinde yazarım, şimdi serbest şiirde böyle bir şey yoktur biliyor musunuz ? Bir dörtlük yazamazsınız yani. Mesela benim Alevi prensibini, Alevi geleneğini,Alevi felsefesini beğendiğimi izah eden bir dörtlük yazdım. Dün gece mi evvelki gecemi yazdım.
Bu gün ayın kaçı, on dokuzu mu ?
Hakan BENLİ : Hayır bu gün yirmisi..
Cemal SAFİ : On sekizinde yazmışım. Şimdi bu konuyu serbestte nasıl yazarsın ? Bakın şimdi, mecaz da var burada.
Aleviyim Ben
Aşkıyla tutuştum dost cemalinin
Pir Sultan Abdal’ın can eviyim ben
Hasan Hüseyin’in, İmam Ali’ nin
Yaktığı ateşin aleviyim ben.
Demişiz ve bir dörtlük daha ilave etmişiz peşinden, çünkü dün İstanbuldan bir sanatkar arkadaşımla konuşuyordum, ‘ aman Cemal Ağabey, güncel bir olay ‘ dedi.Hani maalesef Güner Ümit’in şanssız, talihsiz ağzından çıkardığı, çok üzüldüğüm bir kelime, kendisini de tabi berbat etti.Maalesef biraz fazla şımarmıştı, çünkü on beş gün öncesi O’nunla programa çıktım. Ne onun programının adı ?
Hakan BENLİ : Turnike isimli bir yarışma
Cemal SAFİ : Evet, programa çıktık dört şair , dört bestekar.Orda maalesef şımardığını tespit ettim. Arkadaşlarıma da söyledim, ben bir daha gelmem, bu adam şımarık dedim. Ve Allah’ın parmağı yok ki adamın gözünü çıkarsın.. Böyle bir şürç- i lisan ettirir, sokağa çıkamaz hale getirir. Neyse ,şiir ondan sonra şöyle devam etmiş;
Kahi bir damlayım, kah okyanusum
Maddeden ziyade maneviyim ben
Bazı Hacı Bektaş bazı Yunusum
Mevlana yolunda Mevleviyim ben
Demişiz. Bunu gel de serbest yaz. Kafiye insana konu ihtas ettirir. Mevzu bulursunuz, enteresanlıklar bulursunuz o kafiyeyle. Daha doğrusu bun yaşayan bilir, yaşamayan bilmez.
Hakan BENLİ : Sayın Safi, aşk şiiri denilince ilk akla gelen şairlerdensiniz. Aşkın nerdeyse her türünü yazdınız. Bu ilham nereden geliyor ?
Cemal SAFİ : Aşk , evet.. derler ki bu devirde bu çağda, o eski aşklar olmaz, yaşanmaz. Bal gibi olur. Çünkü bunu ben biliyorum, benim çektiğim en güzeliydi, en uçuğuydu kara sevdanın. Yani biz bu gün yaşıyorsak biraz tesadüfe bağlı biraz da irademiz sağlammış demek ki… İntiharı düşünmedim değil, imanlıyım, inançlıyım. İntiharın cinayetten öte bir durumu olduğunu biliyorum çok şükür. Bu aşk erkekler arasında, tecrübemle söylüyorum, yalnız benim değil yani, ben yaşadığım için biliyorum, yaşayanlara sordum, okudum, büyüklerimizin fikirlerini aldım. Erkek de gerçek aşkı dört yıl sürüyor, bayanda iki yıl sürüyor. Yani duyduklarımda beni teyit etti çünkü aynı şekilde yaşadım. Benim ki dört yıl sürdü, aşkı bana tanıştıran hanımefendininki iki yıl sürdü. Ama o iki yıl daha görkemli oluyor, daha ihtişamlı oluyor onların aşkı. Yani neye benzeteyim, kadının aşkı bir çam ormanının yangını, erkeğin aşkı da meşe ormanının yangını. Çam ormanı daha bir görkemli yanar, daha haşmetli, alevleri gökyüzünü kaplar. Meşe ormanı o kadar ihtişamlı yanmaz ama onun iki misli yanar. O kadar gösterişli değildir ama çam ormanı sönmüştür, o hala yanar. İki misli yanar. O böyle tezahür ediyor. Tabi bizim şiirdeki başarımız da aşkı yakinen tanımamıza bağlı. Ben aşkı tanımadan evvel niçin yazamıyordum böyle ? İç yüzünü bilmiyordum olayın.
Hakan BENLİ : Aşkı tanımadan aşkı yazmak da mümkün değil yani…
Cemal SAFİ : Evet.. Şimdi, birazdan bir şiir okuyacağım. Aşkın kendini anlattığım şiirim… Şimdi diyelim ki çok yetenekli, kabiliyetli bir ressam şöyle yaşıyor bu adam; hiç orman görmemiş veya hiç deniz görmemiş. Diyorsunuz ki, bir orman resmi yap, hiç görmemiş ki adam. Kulak dolgusuyla nasıl yapacak orman resmini ? Yan yana ağaç çizecek adam, değil mi ? Ağacın olduğu yere orman diyecek, rast gele görmeden bilmeden tasvir etmeye çalışacak. Denizi yine duyduğu kadarıyla görmediği şeyi o ressam kulak dolgusuyla bir şeyler yapacak yani. Değil mi, bir şeyler çizecek. Şimdi onun için diyorum; aşk şiirinde başarılı olmak için aşkı tanımak lazım, aşkı yaşamış olmak lazım. Ne kadar yetenekli şair olursa olsun, ne kadar kültürlü olursa olsun aşkı tanımadıysa, başından geçmediyse olay, tam anlatamayacaktır. Benim fikrim böyle. Şimdi hatta yine İstanbul’da sizin gibi bir basın mensubu geldi bana, gecedeyiz, bir şiir paneli vardı. Bolu Emniyet Müdürü Uğur Gül’ le birlikte oturuyorduk, o da söz yazarı arkadaşımız, basın mensubu benden aşkı tanımlamamı istedi. ‘ Aşkı anlatır mısınız Hocam’ dedi. Elinde bir teyp var sizinki gibi. Aşkı dedim, elinizde var kitabımız, hep aşkı anlatıyoruz dedim. ‘ Yok ‘ dedi ‘aşk nedir sizce ? ‘ dedi. Bende söyledim bir şeyler, çocuk tatmin oldu gitti. O gece de ben Ankara’ ya dönüyorum trenle, aşk diyor ki, beni yaz, sen beni yaz. Aşkı anlatması için insanın biraz cüretkar olması lazım yani. Cesaret ister. Bu dünyanın yani, dünyanın demeyeyim, cenabı Allah’ın kullarına bahşettiği en muhteşem duygu. Bunu anlatıyorsunuz yani. Kolay bir iş değil. Beşeri aşk , ilahi aşk birbirine geçme zaten. Şimdi diyoruz ki , adam evliya, adam ermiş; beşeri aşkı tanımadan ermek de yok. Önce O ustanın , O sanatkarın eserini beğenirsin, eserinle O ustanın kalitesini ölçersin. Nedir ? Allah’ ın eseridir bu kainat. Biz de Allah’ ın eserleriyiz. O Allah’ ın, yüce sanatkarın esrini sevmedikten sonra, benimsemedikten sonra, yüceltmedikten sonra direkt gidiş var mı oraya ? Önce beşeri aşk, bence beşeri aşk ilahi aşkın basamağıdır.
Hakan BENLİ : Leyla ile Mecnun gibi…
Cemal SAFİ : Evet, tabi… Şimdi önce Yunus da Taptuk Emre’nin kızına aşıktır. Önce ona aşıktır. Allah aşkı sonradan ağır basar ve Taptuk Emre’nin dergahını habersiz gizlice bırakır kaçar.
‘ Gel gör beni aşk neyledi ‘
Dediği işte, dışarıda yazdığıdır. Dergahta yazmamıştır bunu… Allah’a yazmamıştır onu, ilahi değildir aslında o. Yunus gibi büyük bir düşünür ve şair ‘ Gel gör beni ‘ der mi ? Allah her yeri görmüyor mu ? ‘ Gel gör beni aşk neyledi ‘ der mi ? Onu sevgilisine diyor. Ve yılar sonra geri dönüyor dergaya ve hatta beni kabul etmez endişesi ile geri dönüyor. Taptuk Emre bizim Yunus mu diyor, kapının önüne yatıyor Yunus.. Taptuk Emre dışarı çıkarken ayağı, bastonu takılıyor, bu kim burada yatan diyor, Yunus diyor hanımı. ‘ Bizim Yunus mu ? ‘ diyor, yani benimsemiş. Ve aynı zamanda kabul edilmiş olduğunu gösterdi bizim demekle, Yunus Emre elini ayağını öptü, özür diledi. Oysaki Yunusta Allah aşkı ağır bastı, evlenmekten vazgeçti ve bırakıp gitmişti dergahı. Konu konuyu açıyor, aşk bir derya hatta Karacaoğlan demiş ki, yaşlanmış artık ‘ Benden sonra aşk şiiri yazacak anasının uçkuruna yazsın ‘ demiş. Yani ben bu konuyu anlattım, anlatılabileceği kadar anlattım. Benim yazmadığım bir şey kalmadı. Benden sonra ne yazacaklar gibilerinden konuşmuş. Biraz büyük konuşmuş tabi. Aşk çünkü bir derya, okyanus.. Ondan Karacoğlan hocamız bin kova su almış.Varsayın bir milyar kova su almış olsun, biter mi hiç okyanus ? Tabi ki bitmeyecek… Ve enteresandır ki, milyonlarca aşk şiiri vardır birbirine benzemez çoğu…
Hakan BENLİ : Söylediğiniz gerçekten doğru… Her bir şiir farklı yönünü anlatıyor…
Cemal SAFİ : Öyle bir konu… Şimdi aşk kendini şöyle anlatmış; O gece başladım trende, şöyle diyor aşk ; kitabımın da ilk şiiri oldu zaten.. Tek hece koyduk ismini ..
TEK HECE
Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim...
Bülbül benim lisanımla ötüştü.
Bir gül için can evinden tutuştu.
Yüreğine Toros’ lardan çığ düştü.
Yangınımı söndürmedi kar benim...
Niceler sultandı, kraldı, şahtı.
Benimle değişti talihi bahtı,
Yerle bir eylerim tac ile tahtı,
Akıl almaz hünerlerim var benim...
Kamil iken, cahil ettim alimi,
Vahşi iken, yahşi ettim zalimi,
Yavuz iken, zebun ettim Selim'i,
Her oyunu bozan gizli zor benim...
Yeryüzünde ben ürettim veremi.
Lokman Hekim bulamadı çaremi.
Aslı icin kül eyledim Kerem'i.
İbrahim'in atıldığı kor benim...
Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di.
Hatrım için yüce dağlar delindi.
Bilek gücüm, Ferhat ile bilindi.
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim...
İlahimle Mevlana'yı döndürdüm.
Yunus'umla öfkeleri dindirdim.
Günahımla çok ocaklar söndürdüm.
Mevla'danım, hayır benim, şer benim...
Benim için yaratıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyanın sözündeki muhabbet
Enbiyanın yüzündeki nur benim
Kimsesizim, hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim, cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım, gönül denen yer benim
Barınağım, gönül denen yer benim.
Hadi bakalım bunu serbest nazımda nasıl yazılır, yazılır mı ?
Hakan BENLİ : Aynı tadı ve dokuyu vermek mümkün değil…
Cemal SAFİ : Kendimi övmek değil, yani ben hece veznini övüyorum. Şairsen bu ölçüler içerisinde duygularını anlat. Öyle başı boş, düz yazı yazar gibi , öyle mi , ne hecesi var ne vezni var ne uyağı var ne armonisi var… İki üç tane şey bulmuşlar, kendileri de anlamaz bir şey, bu kar yangınları mesela – y.n : o dönem ünlü olan bir şarkının adı – buyrun, neymiş kar yangınları ?
Hakan BENLİ : Gerçekte bir anlamı yok…
Cemal SAFİ : Ünlü Alman şairi Gothe vardır, Napolyon devrinde yaşamış, çok ünlü dünya çapında biri, on yedi lisan biliyor kendisi… Kuran-ı Kerim’ i öğrenmek için arapçayı öğreniyor. İran’lı şair var Şirazi, Ona da hayran, Şirazi’ yi okumak için Farsçayı öğreniyor. Öyle bir deha.. Ona da öyle karmaşık şiirler getirirlermiş, ‘ hocam, bakar mısınız , takdir eder misiniz ‘ diyerek. ‘ Bunları çözecek vaktim yok. Benim vaktim çok kıymetli. Bana abuk subuk şeyler getirmeyin’ demiş en sonun da yani… Şimdi yine Gothe’ nin bir sözü vardır, seksen dört yaşındadır ve dört kez evlendi Gothe, dostları soruyor, ‘ Hocam, on yedi lisan biliyorsunuz, anlaşamadığınız bir millet var mı ?’ diyorlar. ‘ Hemen hemen herkesle anlaşıyorum, bütün milletlerle anlaşabiliyorum fakat kadınların hala ne dediğini anlayamadım ‘ diyor.
Hakan BENLİ : Haksız da sayılmaz…
Cemal SAFİ : Çok güzel, şimdi kadının biri benim anlayamadığım bir şey söylerse, o anlıyordur, ben anlamıyorum bazen, eşim de dahil , Gothe aklıma geliyor.Nur içinde yat diyorum.
Hakan BENLİ : Az önce konuşmalarınızda farklı şekillerde ifade ettiniz ama ben yine de soru olarak yönelteyim, şiirlerinize etki eden şairler ve faktörler nelerdir ?
Cemal SAFİ : Etki deyince, şimdi Dante diyor ki, şair Dante, güzel bir şiirde binlerce sperm vardır, her güzel şiir bana şiir yazdırır. Şöyle söyleyeyim, beni etkileyen şiir benden tepki görür. Başka şiir doğurtturur bana, yazdırır. Yaşıyorum bunları çokça… Bir şarkı dinledim mesela, o şarkının içindeki sözler beni vurdu diyelim, hemen bir şiir çıkar, iki şiir çıkar bakarsınız hiç ona benzemez, etkilenirim. Beni yazmaya mecbur eder ve şiir yazarım. Mesela Rıza deyince Rıza Polat Akkoyunlu vardır eski edebiyat öğretmeni. Yine onunda bir şarkısı vardır, onuda söyleyeyim, nur içinde yatsın. O’nun oğlunu da toprağa verdim, Nursel Öztürk,nur içinde yatsın.Şurda siyah beyaz fotoğrafta karşımda oturan çocuk. Çok ünlü bir bestekardı fakat on dört yaşındayken kendinden on beş yaş büyük bir konsomatrise aşık oldu. Konu konuyu açıyor . Ve kara sevda bu çocuğu alkolik etti. Sonunda da toprağa verdim, gazeteye ilanını da ben verdim. Burada Hacı Bayram’ da namazını kıldık ve Karşıyaka’da defnettik. O’nun babası Rıza Polat Akkoyunlu. Bana çok etkin, benim ruhumda… Nokta, Noktam şiirleri var mesela.. Sevgilisine Nokta Noktam diye hitap eder çünkü sevgilisi öğrencisidir. Bartın ‘ da, Zonguldak’ın kazası oluyor sanrım Bartın (Y.N :Bartın bugün il statüsünde ) Bartın’ da edebiyat öğretmeni iken Ziraat Bankası’nın müdürünün , şimdi mahsuru yok, geçmiş zaman hepsi toprak oldu, müdür de arkadaşı, onun kızına aşık işin kötüsü…
Hakan BENLİ : O nedenle Nokta Noktam diye hitap ediyor sanırım…
Cemal SAFİ : Evet, O’ na Nokta Noktam diye yazar şair. İsmini yazamıyor,nokta nokta koyunca adını Nokta Noktam koyuyor.Şöyle diyor;
Nokta Noktam ,
dün bir dosttan uzun bir mektup aldım
Beni anlatmış sana ve sen ona
unuttum artık onu demişsin
Hem bu sözü gülerek, makam-ı iftiharla söylemişsin
Unutamazsın Nokta Noktam, unutamazsın
Kan değil , tüküremezsin,
ruj değil silemezsin
Dişi dudaklarına dişlerimle yazdığım
dört heceli erkek adımı
Unutamam, unutamazsın
çünkü seninle biz
Hala bir kabukta iki badem içi gibiyiz.
Güneşsin yakacaksın, baharsın kokacaksın,
Sabah yatağım kadar rüya dolu,
Sabah yatağım kadar sıcaksın.
Unutamam, unutamazsın.
Serbest şiirdir bu fakat öyle kafiyeler atmış ki adam, öyle duraklar var ki , adam aruzu da biliyor hece veznini de biliyor ve ordan yazıyor. Şimdi bir defa şiiri bilmeden, şiir tekniğini bilmeden şiir yazmak mümkün değil… Şiir değil yani yazdıkları. Bu Rıza Polat Akkoyunlu’nun şiiri , ünlü, o zamanın gençliğini peşinden sürükleyen şiirlerindendi. Nokta Noktam şiiri dört mektuptur. Sevgilisine yazıyor bu mektupları. Ve mektupları kızcağız açmıyor ve geri yolluyor. Bende kalan mektuplar bu Nokta Noktam şiirlerinin ismi. Onu geçelim de
Yalancıdır hep aynalar, gir kalbime gör kendini
Gerçek yüzün bir bende var, gir kalbime gör kendini.
Diye başlayan dizelerin sahibi de yine Rıza Polat Akkoyunlu’ dur. Bunu Selahattin Pınar merhum bestelemiştir ve yılın şarkısıydı o zamanlar. Bizim çocukluğumuzda… Bunu Zeki Müren çok güzel okurdu. O zaman sahibinin Sesi firmasında beş bin liraya plak yapılmış.Beş bin lira telif ücreti verilmiş yani rahmetliye, Rıza Polat Akkoyunlu’ ya… Yıl 1948 veya 1949, çok büyük bir para… Onu o kadar çok borcu olmasına rağmen, borçlarını bakmış ki ödeyemeyecek, on iki bin lira borcu varmış, bu parayla ödenmeyecek… Şairler oturmuşlar hep beraber karar vermişler yiyelim bunu diye ve bir haftada bitirmişler bu parayı şairler… O zaman Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık , Ümit Yaşar bunlardan biraz genç, Halil Soyuer, Osman Atilla, Behçet Kemal Çağlar heps beraber… Bu jenerasyon en güzel şairleri yetiştirmiştir.Bunlardan sonra bir kopukluk vardır, şair kıtlığı çekilmiştir. Sonradan serbest şiir zannedip birçok kişi saçmalamaya başlamıştır şair olmayanlar… Yine şair olanlar devam etmiştir tabi kah hece yazmıştır kah aruz kah serbest yazmıştır. Mesela onlardan sonraki jenerasyon Ümit Yaşar dedik, Bekir Sıtkı Erdoğan, Halil Soyuer… Halil Soyuer az önce telefonda konuştuğum kişi, İstanbul’dan arayan…
Hançer-i aşkınla ey yar sineme yüzün vurma hiç
Öyle bir derde giriftarım ki halim sorma hiç.
Ağladıkça gözlerimden kan gelir yaş yerine
Böyle bir derde giriftarım ki halim sorma hiç.
Diyen şair ağabeyim, 1952 yılında Halil Soyuer ağabeyim tarafından yazılmıştır bu şiir. Bekir Gürel tarafından hemen o yıl bestelenmiştir. Sonra ölmez bir eser olmuştur, Allah razı olsun her ikisinden de…
Siz beni konuşturdunuz aşka girdik bir defa, edebiyata girdik.. bunların her biri bir derya, boğulup gideriz içinde yani…
Hakan BENLİ : Sizlerden bir şeyler öğrenelim istedik…
Cemal SAFİ : Sağolun…
Hakan BENLİ : Etkilendiğiniz şairler bunlar mıydı ?
Cemal SAFİ : Sadece onlar değil, Behçet Kemal Çağlar, Yahya Kemal Beyatlı, Aşık Dertli, Karacoğlan, Yunus Emre hepsi etkilemiştir yani… Ama en çok etkileyen Filozof Rıza’ dır.
Hakan BENLİ : Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı’ndan etkilenmeye başladığınız dönemler hangisiydi, kaç yaşındaydınız ?
Cemal SAFİ : Ben 50 ‘li yılların başlarında on iki yaşlarında devamlı okuyorum. Babamın otobüsleri kamyonları var onların torpido gözünde şiir kitapları olurdu benim. O zaman yollarda asfalt değildi yani, zıplaya hoplaya okurdum yinede… Filozo Rıza’ya gelince, şiirlerini ve hayatını okudum ve etkilendim. O’nun Tevfik Fikret’in mezarında yazdığı bir şiir vardı. Sürgünden döner, Tevfik Fikret vefat etmiştir. Kabrine gider ve ağlayarak başladığı bir şiiri vardır. Bu şiiri beni çok vurmuştur, etkilemiştir. Şimdi düşünebiliyor musunuz serbest şiirde şimdi okuyacağım şiirdeki etkiyi vurguyu yapabilir misiniz ?
Tevfik Fikret’in Mezarında
Dediler ki ıssız kalan türbende
Vahşi güller açmış dermeye geldim
O cennet bağının akine bende
Hasretle yüzümü sürmeye geldim.
Dediler ki sana emel bağlayan
Kabrinde diz çöküp bir dem ağlayan
Berhumad olurmuş bende bir zaman
Ağlayıp murada ermeye geldim
O hicran yılının son baharında
Jaleler titrerken çemenzarında
Gün doğmadan evvel ben mezarında
Matem çiçekleri dermeye geldim.
Seni andım bütün ah çekenlerle
Aşk , hak uğruna yaş dökenlerle
Sarı gonca veren şu dikenlerle
Taşına bir çelenk örmeye geldim
Yağdın ölüm gibi bir sırımdan
Neşe-i sevda mı bu isyanım
Ruhumda ne füsun eyledin bilmem
Bu gün sana gönül vermeye geldim
Diyor. Şimdi nasıl inkar edersiniz hece vezninin güzelliğini. Döktürüyor adam. Hangi duygu var ki hece vezniyle anlatılmamış.O kadar şarkım var benim, ben o an ki duygularımın resmini çizmişimdir. Resim bile bir çerçeve içersindedir değil mi ?... kalıbı vardır, ölçüsü vardır, ömrümüzün ölçüsü vardır, bir matematiği vardır yani. Matematiksiz hiçbir şey yoktur… Mesela benim ‘ Telefonda Sen ‘ diye bir şiirim vardır, on altı kıtadır. Ben hemen söyleyim size, altı artı beş tarzındadır bu şiir, yedi yüz dört tane sesli harften imal edilmiştir. Sayın isterseniz, bir tane fazla bir tane noksan çıkarsa iddiaya girerim ne isterseniz.. Şu teybi, benim teybi size vereyim sizde sizin teybi bana verin… ( gülüşmeler… )
İşin matematiği vardır yani… Sessiz harfleri sayın derseniz, sayılır ama pek akıllı bir iş olmaz… İki misli de sessiz harf olsa yedi yüz dört sesli harf var yani iki bin yüz, iki bin iki yüz sessiz harf var diyebiliriz ama bunu serbest şiirde yapamazsınız, sayamazsınız.
Hakan BENLİ : Sayın Safi, siz şair olarak şiiri nasıl tanımlarsınız ?
Cemal SAFİ : Şiir, biraz evvel söyledim, şairin duygularının, o an ki duygularının fotoğrafıdır. Ben şayet, kendimden örnek vereyim, yirmi yıl evvel yazdığım o günkü duygularımı içeren şiirim olmasaydı, o günkü duygularımı bu yaşta, yirmi yıl evvelki duygularımı inkar edebilirdim. Ben böyle bir şey yaşamadım diyebilirdim. Unutmuşum çünkü… Bana o günleri hatırlatıyor, o duyguları yaşadığımı… Onun için şiir aynı zamanda bir fotoğraftır yani. Bir ‘ Vurgun’ u yazmışım, Allah Allah ya ben o duyguyu yaşadım mı acaba, inkar edeceğim yoksa o resim olmasa elimde, ‘ Vurgun ‘ şiiri olmasa o duyguyu yaşadığımı inkar edeceğim, edebilirim … O anı hatırlamıyorum çünkü… Ne çektiğimi o şiir anlatıyor benim…
Hakan BENLİ : Kısaca şiir bir fotoğraf diyorsunuz…
Cemal SAFİ : Evet, şiir bir fotoğraf… Şiir duygu bakımından ne kadar yüklüyse , nasıl etki yapıyorsa teknik bakımından da melodi bakımından da kulağında aynı etkiyi duymalısın. Ben bilmiyor muydum yarım kafiye ile şiir yazmasını, takıları kafiye yapmasını, takıdan kafiye olmaz, sözcüğün kendi içinde olacak kafiye… Yani ‘ lar’,’ ler ‘ böyle ekler kafiye değildir. Sözcüğün kendisi kafiyedir. Mesela ;
Gözlerim uykuyla barıştı sanma
Sen gittin gideli dargın sayılır
Bu ‘dargın ‘ kafiye silsilesini yaratmıştır orda…
Ben de bir zamanlar sevildim amma
Senin ki düpedüz vurgun sayılır..
Yalan mı söyledim göz göre göre
Ne zaman dolacak verdiğin süre
Gönülden gördüğüm takvime göre
Aldığım her nefes bir gün sayılır.
Bakın orada bir kurnazlık var ‘ bir gün’ ü , ‘ vurgun’ la kafiye yapmışım.
Armağan ettiğin kutsal mendile
Akarken içimi dağlayan çile
Manavgat denilen çağlayan bile
Benim gözyaşımdan durgun sayılır.
Ne kadar zulmetsen ah etmem sana
Her iki cihanda gül kana kana
Seninle cehennem ödüldür bana
Sensiz cennet bile sürgün sayılır.
Demişiz. Şimdi orada şarkıda geçmeyen bir dörtlük daha var. Ne diyor orda ,
Armağan ettiğin kutsal mendile
Akarken içimi dağlayan çile
Manavgat denilen çağlayan bile
Benim gözyaşımdan durgun sayılır.
‘dağlayan çile’, ‘ çağlayan bile’
Hakan BENLİ : Sayın Safi, Mehmet Akiflerden günümüze Türk şiirinde neler yaşandı, günümüz şiiri hakkında neler düşünüyorsunuz ?
Cemal SAFİ : Evvela benim oğlumun ismi de Mehmet Akif, orda resmi var deniz subayı oğlum, benim hayranı olduğum, biraz evvel atladım galiba şair Mehmet Akif’ i… Bu kadar milli duygusu gelişmiş bu kadar dini duygusu çağdaş, ileri; bu kadar geleneklerine bağlı, muhafazakar, bu kadar mükemmel bir insan… Ben daha başka bir şey diyemem yani Mehmet Akif için… Mehmet Akif maalesef o dönem yaranamamıştır.Araplara da yaranamamıştır efendim yani ne kiliseye ne camiye yaranabilmiştir diyelim… Maalesef O ‘ da sürgüne gitmiştir. Sürülecek adam mıdır O ?... Ama sürgüne gitmiştir. Güya gözden düşmesin diye o günkü tarihler görevli olarak, Türkçe, edebiyat öğretmeni olarak gitti diye yazar ama görevli değildir. Sürgüne gitmiştir. Hem de aynı tarihlere rast geliyor aşağı yukarı Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı ile… Orda hastalandı geldi… Neysi , O’ nu Çanakkale şehitlerine yazdığı şiirden dolayı Araplar pek sevmez O’nu…
Hakan BENLİ : Orda peygamberin askerleriyle eşdeğer tutuyor…
Cemal SAFİ : Evet, ne diyor ?
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Hz.Peygamberin Bedr savaşında, peygamberin askerleri ancak bu kadar şanlı idi diyor.’ Ancak’ diyor, ancak . Peygamberimiz de var onların içinde, o savaşta. Bunun için Araplar sevmez….
<< Bu, taşındır >> diyerek Ka’be’ yi diksem başına
............
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Yani bu şiir beni İstiklal Marşı’ndan daha çok etkiler beni. Daha bir vurmuştur. Bakın serbest vezinden bir defa şarkı olmaz, çok zor. Marş olmaz. Aruzdan bile marş olmaz. Bakın bizim İstiklal Marşı’ mız şiir olarak o kadar güzeldir ama pozitit hatası vardır. Bakın;
Korkma, sönmez bu şafak- larda
Olur mu ? ‘ lar ‘ takı, koparılır mı ? Arzu vezni olduğu için adam marşı ancak böyle yapabilmiş. Ondan sonra bu tabi belirlenince, marşın hece vezni olması lazım… Sesli harflere basarak
Hakan BENLİ : Ahenkli bir biçimde…
Cemal SAFİ : Evet, ahenkli bir biçimde. Aruzda o ritim kaçıktır. Onun için… Benden de istediler marş, Kara Kuvvetleri. Yarışma açtı GATA, hece vezni olması ilk şart.Yedi yedi on dört ; dört dört sekiz ; altı beş veya dört dört üç hece vezni…
Hakan BENLİ : Bunların haricindekini kabul etmiyor yani…
Cemal SAFİ : Tabii, marş olmuyor çünkü. Melodiyi tutturamıyor.
Hakan BENLİ : Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki şiirle günümüzdeki şiirin bir kıyaslamasını yapacaktık ? Değişimini …
Cemal SAFİ : Cumhuriyet dönemiyle bizim bizim beşer arasındaki en büyük fark, bizim beşer kolayı basiti yeğliyor. Fazla düşünmeyi, fazla uğraşmayı edebiyatla, boşa geçen zaman mı sayıyor, ne yapıyor ise… Müzisyenlerimiz de öyle, çoğu müzisyenimiz çalıyorlar. Açık söylüyorum, çok ünlü bestekar sandıklarımız, tabi istisnalar var bazı isimler var onları koymuyorum mesela bir Avni Anıl. Katiyen öyle bir şey aklına gelmez. Türk Sanat müziği sanatçılarında yoktur o. Ama popçuların yüzde doksan dokuz dışardan çalıyor. Çoğu Yunan müziğidir, İspanyol ve İtalyan müziğidir. Sorun kendilerine…
Hakan BENLİ : Giydirmeden bahsediyorsunuz …
Cemal SAFİ : Tabi, tabi… Hep onlara Türkçe sözler hatta bazı Türkçe sözleri de İtalyancadan Fransızcadan çevrilmiş şiirlerin sözleri… Bunlar çok ünlü popçular, ilahlaştırdığımız popçular… Aman aman deha dediklerimiz… Yani bugün en şöhretli olan popçu dahi müziği de sözü de dışardan ithal malzeme kullanarak yapıyor. Ben bunu bize yakıştıramıyorum. Arada sırada olur ama şimdi bizde hiç mi sanatkar yok ki , niye dışardan elin müziğini alalım biz ?... Niçin dışardan söz alalım, bizde şair mi yok ? Kendin yap kardeşim müziği, müzisyensen kendin yap… Niye greek müziği yazıyorsun altına, müzisyenin ismini bile yazmıyorsun. Thedorakis’in müziği mesela altına onu bile yazmıyor. Müzik Greek diyor, adama telif ücretini versene, niçin vermiyorsun, niçin çalıyorsun ? Olmaz bunlar, hiç sevmediğim şeyler. Hatta MESAM’ ın toplantısı var, biraz evvel telefon geldi ya genel sekreterden, iki yıl evvel uluslar arası toplantı vardı ,Türkiye’den MESAM vardı, Eser Sahipleri Derneği Kültür Bakanlığı’ na bağlı, Amerika’dan , İngiltere’den falan derneklerin temsilcileri, İstanbul’ da The Marmara Oteli’nde.Hani yarası olan gocunur derler ya ; ben de Orhan Gencebay’ ı aldım yanıma, beraber gittik. Balo salonunda kokteyl yapılıyor, adamlar toplanmışlar konuşuyorlar, gülüşüyorlar. Şimdi orda düşünüyorum içimden, acaba öylemi düşünüyorlar da gülüyorlar dedim, Yahu sizin neyiniz sanatçı, hanginiz sanatkar ; müzikleri bizden çalıyorsunuz, sözleri bizden çalıyorsunuz birde gelmişsiniz toplantı yapıyorsunuz, deyipte mi gülüyorlar falan diye. Orda aynısını Orhan’ a ( Gencebay ) da dedim.Bunlar acaba bizim hakkımızda böyle mi düşünüyorlar dedim. Sonra, yaram var bu konuda, nerde yunandan bir güzel müzik çıkmış hemen üstüne atlıyoruz, kimse kapmadan ben kapayım diye. İğreniyorum yani bu işlerden, hiç sevmiyorum. Niye bizim adımız hırsız çıksın ya… Niye adımız korsan çıksın ? Yani biz duygusuz muyuz ? Dünyanın en duygulu milletiyiz belki. Kabiliyetsiz miyiz ? Yo, ecdadımdan belli kabiliyetli olduğumuz ; Fuzuli’den belli, Karacoğlan’dan belli , Dadaloğlu’ndan, Emrah’tan belli, efendim Yunus Emre’den belli ne kadar kabiliyetli olduğumuz. Değil mi , demek ki kabiliyetliyiz, yaparız. Efendim, müzikte yine Itri’ den belli, bizim padişahlarımız bile müzisyen şair. Üçüncü Selim,Kanuni Sultan Süleyman, (Ulvi AAAA)‘dir mahlası Sultan Süleyman’ın… Yavuz Sultan Selim…
……………
Kamil iken cahil ettim alimi,
Vahşi iken yahşi ettim zalimi,
Yavuz iken zebun ettim Selim'i,
Her oyunu bozan gizli zor benim...
Diyorum bir dizede. Biliyorsunuz, Yavuz Sultan Selim İran’lı bir kıza aşık oldu. O şiirinde der ki ;
Benim pençemin altında kıt’alar titrerken
Bir ahu gözlüye zebun etti beni …
Der bu günkü Türkçesiyle… Bir güzelin karşısında perişan hale geldim, çaresiz, derbeder hale geldim der. Mesela fatih Sultan Mehmet, Avni’dir mahlası. O ‘ da şair… Müzisyen padişahlarımız var 3. Selim var. O’ nun zamanında Türk Müziği çağ atlıyor. Bir Saadettin Kaynak’ımız var, bir Selahattin Pınar’ımız var, Zekai Dede Efendi’miz var, bir Hacı Arif Bey’imiz var, Şevki Bey’imiz var ki binlerce Uşşak beste yapmış. Otuz üç yaşında öldü bu adam… Kara sevdadan verem oldu öldü.
Yeryüzünde ben ürettim veremi
Lokman hekim bulamadı çaremi
Diyor ya.. Bugün elimizde en az iki yüz eseri var ve çoğu Uşşak makamındadır. Uşşak makamında yeni eser yapmak biraz zor. ‘ Vurgun’ u besteleyen Selçuk Tekay kardeşim, O’ da Uşşakcıdır. Hatta kitabımı O’na imzalarken ‘ Zamanın Şevki Beyi Selçuk Tekay kardeşime’ diye imzalayıp vermişimdir. Sonra ‘ Sensiz Olmadı ‘ Muazzez’in ( Ersoy) kasedinin ismi, beste O’na ( Selçuk Teka ) , sözler bana ait, ‘ Besmele ‘ yine sözler bana ait, beste Şelçuk Tekay’ a ait. O ‘da Uşşak makamındadır. Ondan sonra Adnan Şenses’ in kasedinde bir şarkımız var yine sözler bana ait,
Derdimi döküp de paylaşacaktım
Eşimden dostumdan yüz bulamadım
Yüzlerce binlerce lügate baktım
Seni anlatacak söz bulamadım
Dediğim şiirin bestesi de Selçuk Tekay’ a ait. Yine Emel Sayın’ ın bir kasedinde, ya son kasedi ya da bir öncekinde yazdığım bir şiir var( YN: 1995 yılı )
Adını kağıda yazamıyorum
Gün olur yerlere atılır diye
Ellerim tutmuyor çizemiyorum
Resmini görenler tutulur diye…
Yine O’ nun bestesi , yine O’ nun şarkısı ( Selçuk Tekay )… Böyle kabiliyetlerimiz var mesela… Ama Türk sanat Müziği’ nde hırsız yok, onu diyorum.
Hakan BENLİ : Türk Sanat Müziği formunda yazılan eserler ve ortaya çıkan besteler özgün oluyor.
Cemal SAFİ : Tabi, tabi… işte böyle yani, şimdi ben üzülüyorum yoksa biz çok kabiliyetli , çok yetenekli sanatçı çıkaran bir toplumuz. Niçin başkalarının müziğine, başkalarının sözlerine ihtiyaç duyalım ki ?
Hakan BENLİ.: Efendim , bunu şiire adapte edersek ; Türk şiiri şuan bir çıkmazda mı ?
Cemal SAFİ: Yok, gençler yetişiyor . Şöyle tespit ettim, tabi biz örnek olacağız en güzel şeyle örnek olacağız. Bahsettiğimiz söz yazarları değiliz, o popçulara söz verenlerden değiliz. Tabi bunların hepsini ben kınamıyorum ama çoğunu kınamamak mecburiyetindeyim çünkü bestekar diyor ki, bestekar, güya bestekar yani. Bir müzik bulmuş bir yerden, diyor ki, bunun sözü kulağa ters gelecek kulağı tırmalayacak bir şey yaz diyor. Biraz da müstehcen olsun diyor, çok tutar bu şarkı , para kazanırız diyor. Şimdi zaten maddeyi düşünüyor, parayı düşününce sanat zaten olmaz. Madde, mana… Mana gelmez maddeye. Yan yana olmaz, zeytin yağı nasıl suyla olmaz, karışmaz öyle… Maddeyi düşünerek manayı yakalayamazsın. Ben parayı düşünerek şiir yazabilir miyim, mümkün mü ? Bu mümkün değil. Onun için, hatta geçen bir bestekar arkadaşımız gelmiş bundan bir yıl evvel, Cemal Ağabey kasede giriyorum dedi ; şöyle tırapan, apaş bir söz, mesela ‘ Kılavuzu karga olanın burnu şeyden kurtulmaz ‘ hatta bunu adıyla söyledi. Ben dedim, bu kelimeyi pek kullanmam yani hiç kullanmam belki öfkeyle ağzımdan çıkar şuurlu haldeyken kullanmam. O kelimeyi bizim ailemiz kullanmazdı. ‘ O kelimeyi aynı böyle yaz Cemal Ağabey ’ dedi. Bak şimdi bak !... Dedim ya, benim bu kadar sevenim var , bu kadar sayanım var. Önder olan, arkamız dan gelen gençler diyor ki, hocam ben sizin sayenizde şiiri sevdim, şiiri siz sevdirdiniz bana. Onun için şiire başladım diyor. Hece veznini siz sevdirdiniz, ben hece vezni yazmaya başladım hocam diyor. Beni örnek almış bir gençlik var. Şimdi ben, bu kadar sevilir sayılırken senin hatırına, paranın hatırına, basit sözlerle sevdiklerim karşısına nasıl çıkarım. Biz örnek olmuşuz, onun için ben okuduğumu işlerim şiirize ederim dedim. ben o şekilde şiir yazmam, kusura bakma… ‘ Aman Cemal Ağabey falan, ‘ kırılıp gitti sonra. Ünlü bir bestekar bu bahsettiğim. Sonra yazdım besteleyemedi tabi… Orhan Gencebay besteledi. Linet diye bir İsrailli kız, kaseti çıktı çıkıyor bugünlerde. Korkunç bir ses , çok büyük bir ses Türkiye’ de eşi olmayan bir ses şimdi. Bu kız on sekiz yaşında on dokuza giriyor, 1975 doğumlu. Orhan’ında hayranı benim de hayranımdır. Kaseti Orhan Gencebay’ın Kervan Plak firması, Orhan Gencebay’ındır kardeşi işletir Kervan Plakı. Orhan Gencebay kardeşimiz dört kasetlik anlaşma yaptı ve ilk kaseti işte çıkıyor. Orda şimdi bahsettiğim şiiri Orhan Gencebay besteledi ve Linet okudu. Linet parayla bunların solisti oldu. Şimdi şöyle akifin veyahut şairin kılavuzu gönlü. Pek aklıyla yola çıkmaz, duygularıyla yola çıkar.
KILAVUZUM KARGA ÇIKTI
Deli gönlüm benden yana olmadı,
Düşmanıma arka çıktı neyleyim !
Aşk elinden az - buz darbe almadı,
Yaraları kırka çıktı, neyleyim !...
Uslanmadı, vazgeçmedi yasaktan,
Bakışları kurtulmadı tuzaktan,
Kör kediyi samur sandı uzaktan,
Kürk dediği, hırka çıktı, neyleyim !...
Yeni değil şu gönlümüm kandığı,
Çalı çırpı, çınar diye konduğu,
Her derdime deva diye sunduğu,
Şıra sandım, sirke çıktı, neyleyim !...
İçer içmez huri dedi cadıya,
Israr etti, ısırganla yatıya,
Sarhoş iken tayinimiz batıya,
Ayıkınca şarka çıktı, neyleyim !...
Haram olsun huzur nedir bildiysem,
Bin ağladım, senede bir güldüysem,
Acınacak durumlara geldiysem,
Kılavuzum karga çıktı, neyleyim !...
Kılavuzum karga çıktı, neyleyim !...
(Y.N: Şairin söylediği dizelerle, şiirin yayınlandığı Vurgun isimli kitap arasında farklılıklar vardır )
Ses getirecek bir şarkı bu. Arabada var kaseti, deneme kaseti. Orhan ( Gencebay) verdi bana dinlersin diye. Şimdi bunun kliplerini yapıyordu Orhan. Kız biraz giyinmesini bilmiyor galiba , kusura bakmasın, duyarsa, okursa röportajı. Daha çocuk yani…
Hakan BENLİ : Şiirden bahsediyorduk ?
Cemal SAFİ : Evet, Mehmet Akif’e demişler ki Osmanlıyı yerici şiir yaz. Eski hilafeti, padişahı, eski yöneticileri yerici aşağılayıcı, tahkir edici şiir yaz… O’ da şöyle yazmış :
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla övemem,
Gelenin keyfi için geçmişe asla sövemem !...
Ben de kimsenin keyfi için Türk şiirine leke düşüremem. Düşürenleri kınıyorum çünkü… Efendim dedim gibi Allaha şükür… Bu şirin mayası, şiirin özü duygudur ve kafiyedir, değil mi ?... Duyguları kaleme almaktır en güzel şekilde. Onun için bizim çok iyi müzisyenlerimiz var mükemmel müzisyenlerimiz var. Niçin yani biz, niçin tenessül edelim , niçin tenezzül edelim; yabancı müzikleri çalalım , yabancı sözleri çalalım ?... Bunu hazmedemiyorum bir türlü… Ve protesto ediyorum yani…
Hakan BENLİ : Peki efendim, şiirin fotoğrafını çektik… Şiirin şiir vasfına sahip olması için sizce neler gerekli ?
Cemal SAFİ : Şimdi dediğim gibi , şiir duyguların fotoğrafıdır. O fotoğrafı en güzel çeken iyi şairdir. Şimdi, biraz evvel yine dediğim gibi serbest olsun, aruz olsun , hece vezni olsun, hangi tarz olursa olsun şiirin şiirselliği önemlidir. Şiir olması önemli. Düz yazı mı nesir mi şiir mi ?... Şiirde ne aranır ? Samimiyet ve duygu aranır. Samimiyetsizlik oldu mu o şiir biter. Şiirlerimi takip ediyorum, en beğenilenleri en samimi yazdıklarımdır. Mesela ‘ Ya evde yoksan ? ‘ diye bir şiirim var. Şu camın önünden geçiyordu bir arkadaş, ıslanmıştı yağmurda. Onun peşinden baktım , adres arar gibiydi … Hep kapılara numaralara bakıyordu. Etkiledi beni. Bir adamın geçişiydi, tanımam etmem… Peşinden baktım, kaybolana kadar peşinden baktım…İki yıl oldu. Ya dedim, sevgilisini arıyorsa diye düşündüm… Ve sabaha kadar oturdum hem ağladım hem şiiri yazdım.
Ya Evde Yoksan !
Aşkınla ne garip hallere düştüm !
Herşeyim tamam da bir sendin noksan !
Yağmur yaş demeden yollara düştüm,
İçim ürperiyor ya evde yoksan !...
Elbisem gündelik, papucum delik,
Haberin olsa da sobayı yaksan.
Yağmur iliklerime geçti üstelik !
İçim ürperiyor ya evde yoksan !...
……………
Samimiyet, duygu, etki, o duyguları canlandırıyor. Yani şiirde önce duygu gerek, samimiyet gerek, teknik gerek, melodi gerek, aleterasyon dediğimiz ses uyumu gerek. Mesela bu, şöyle bir örnek vereyim ben biraz alaycı tarzda yazdığım bir şiir; sevgilisine ihanet edenlere ithaf ettiğim bir şiir. Sevgilisini aldatanlara, o tabakaya hitap ettiğim bir şiir. Şöyle derim ;
RÜCU
Sen benim gözümde bir rivayettin
İlk değil alçağı yüksek görüşüm
Sanma ki sen bana ihanet ettin
O senin aslına rücu edişin
Gün olur kediye düldül derim ben
Gün olur baykuşa bülbül derim ben
Tedirgin etse de gerçek ötüşün
O senin aslına rücu edişin
Caymadım cüceyi yüce görmekten
Caymadım cahile cüret vermekten
Gözümden düşse de hal ve gidişin
O senin aslına rücu edişin
İlk defa başımı vurmadım taşa
Yanıla yakıla erdim bu yaşa
Sanma ki sen beni aldattın haşa
Çoktandır başladı bende bitişin
O senin aslına rücu edişin
Kahrını çektiysem vardır bir neden
Sensin bu duyguyu bende üreten
Gübredir toprağı verimli eden
Kim kimi kullanmış şöyle bir düşün
O senin aslına rücu edişin
Oyun bitti bu son perde son gala
Güçlü olsan başarırdın pekala
Aslan rolü yakışmıyor çakala
Bırak da kendine gelsin gidişin
O senin aslına rücu edişin
( YN: Bu şiiri okuduğunda, henüz ne kitabında ne de başka yerde yayınlanmamıştı. )
Demişim. Şimdi dediğim gibi hem samimiyet hem aleterasyon ; biraz önce söyledik hem kalbi etki alanına alacak hem kulakları , değil mi ?... Yani öyle sıradan olmayacak, ben şiirim diyecek. Kendisi söyler şiir olup olmadığını. Artık bir yerden sonra eleştirici olmuşuz yani…Ben on yıldır şiir yarışmalarında jüri başkanlığı, jüri üyeliği yapıyorum. Ve aynı zamanda Türkiye Şairler ve Bestekarlar Festivali’ nin kurucusuyum ben. Bunu Akçay ‘ da yapıyorum, geleneksel hale geldi. Üçüncüsünü idrak ettik doksan dört yılında ve demin dedik ya, yeni şair çıkıyor mu acaba yoksa Türk şiiri sıkıntıda mı diye… Hayır, hiç kimsenin tanımadığı bir yüksek mühendis kardeşimiz birincilik aldı. Kimse tanımıyor. Yüz elli şair kalıyor belki benim pansiyonda ve çevre pansiyonlarda, kimse tanımıyor adamı. Girmiş sıraya kaydını olmuş, şiirlerini vermiş… Jüri üyelerim var, Türkiye’nin en seçkin şair ve bestakarlarından oluşuyor. Avni Anıl, Bilge Özgen, Turgut Yalçın, Halil Soyuer, gibi on bir jüriden oluşuyor. Bir sürpriz şiirde Vedat Fidanboylu diye kardeşimiz birinci oldu. Kardeşim sen kimsin ? Çıktı ortaya elimizi öptü,çok da mütevazi biri ; ‘ Ben hiç tahmin etmiyordum hocam. Serbest yazıyordum önceden, sizin şiirlerinizi mecmualarda görünce öyle imrendim, bende yazamam mı acaba diye yazmaya başladım.Dört yıldır hece vezni yazıyorum ‘ dedi. Bu kadar iyi insanlara örnek oluyormuşuz demek, geriye dönüş var mı ?
Hakan BENLİ : Hece vezni ile yazmaya başlayan ve devam eden yeni bir nesil yetişiyor yani. Bu konuda umutlusunuz sanırım ?
Cemal SAFİ : Yetişiyor, yetişiyor, evet. Mesela , yine kimse tahmin etmiyordu, bir hüzzam şarkıyla Birsen Petenpaten birinci geldi. Sözleri Yalçın Demircan’ a ait.Söz yazarı Yalçın Demircan, ünlüdür, Muazzez Abacı bunu okuyacak mesela… Diğer şiir alındı yine kim bilir hangi bestekar besteleyecek… Festival üç gün devam ediyor. İlk gün ses yarışması yapıyorum, ertesi gün beste yarışması, son gün şiir yarışması ve ödüllerin dağılımı yapılıyor. Ödül töreni iki saat sürüyor. Ülkenin en ünlü müesseslerinden ödüller alıyorlar. Mesela MESAM, genel sekreteri jüri üyesi oluyor, İLESAM, genel sekreteri şair Yahya Akengin, yine jüri üyemiz, onlarda plaketleriyle katılıyorlar. Raks firması, Orhan Gencebay’ın sahibi olduğu Kervan Plak, Toro müzik yine ödülleriyle katılıyor. MÜYAP’ ın ödülleri yine ben ödül veriyorum ve orda civardaki radyoların verdiği ödül ve plaketler var. Çok güzel oluyor ve git gide de büyüyor. Duyuldu Türkiye çapında efendime söyleyim , televizyonda, radyolarda konusu geçiyor, onun için her yıl daha çok şair daha çok bestekar katılmaya başladı. Birsen Petenpaten ilk katılıyordu ve birinci geldi halbuki bizim favorilerimiz vardı. Bu birinci gelmezse ikinci gelir diye.. Yani bu gibi yarışmalar, bu gibi birliktelikler hem kaynaşmayı sağlıyor, şair ve bestekarlar arasındaki kopukluğu önlüyor hem ses sanatçısı, hem şair hem de bestekar üçü yan yana geliyor. Hiç birbirini tanımayan bestekar ve şairler, ses sanatçıları orada buluşuyorlar. Ve orada çok güzel şiirler çıkıyor, çok güzel bir atmosfer yaşıyorsunuz. O duygular sayesinde değişik şiirler çıkıyor. Bu gibi yarışmalar hem daha güzel eserlerin doğmasına sebep oluyor…
Hakan BENLİ : Rekabeti sağlıyor…
Cemal SAFİ : Tabi , tabi … Hem de birbirlerini dinledikçe daha güzelini yapmak ihtiyacını hissediyor. Daha güzel şiir daha güzel beste yapayım, yarışmada ben ödül alayım, yarışmada ben birinci olayım rekabeti oluyor. Yarışmada ses getiren eser mutlaka Türkiye’ nin en ünlüleri tarafından seslendiriliyor. Mesela bundan bir evvelki sene birinci gelen eseri Emel Sayın okudu. Orada derece aldı mı duyuluyor zaten.
Hakan BENLİ : Anladım, peki bir sorum daha olacak, şiir yazanlara ne gibi tavsiyelerde …
Cemal SAFİ : Pardon sözünü kestim, şimdi şiir gönül ve mekanın birlikte hazırladığı, birlikte imbikten geçirip damıttığı bir duygu yüküdür. Bu ikiliyi liyakat sahibi bir sakinin sunması lazım. Siz dünyanın en pahalı şampanyasını şurdan, sokaktan geçen bir simitçiye gel bu şampanyayı dağıt dersen ne yapar bu adam, elbette eline yüzüne bulaştırır ve şampanyadan da vazgeçersiniz siz. Diyeceğim sunucu çok önemli. Sanat dünyası içerisinde bir çok sunucu , tiyatrocu arkadaşım var. Bozkurt Kılıç, Semih Sergen, Aykut Sözeri, Sönmez Atasoy, Tomris Çetiner bunlar ağabeylerimiz, kardeşlerimizdir. Ama bu ara yeni jenerasyondan bir isim tespit ettim, Dünya Radyo’ nun sunucusu Bedirhan Gökçe. Şimdi bu arkadaşla bir kaset yapıyoruz biz. Bedirhan Gökçe duygusunu katıyor, hepsi öyle yapamıyor. Bedirhan ‘ da bunu tespit ettim. Ses fevkalade, diksiyonu da öyle …
Hakan BENLİ : Doğrusu sizi O’ nun vasıtası ile tanıdım…
Cemal SAFİ : Öyle mi … Zaten kendisi diksiyon öğretmeni. Ses de fevkalade bir de duygusunu katıyor, şiiri çok seviyor… Şiiri sevdirecek nitelikte kişilerin şiiri okuması gerekir. Yahya kemal mesela hiç güzel şiir okuyamazmış. En iyi şiiri okuyan o jenerasyonda Behçet Kemal Çağlar’ dır. Ben duyarak okurum duyarak yazarım ama aman aman sesim hiç iyi değildir. Yaşayarak okurum , yaşayarak yazarım öyle bir disiplinim vardır ama iddiam yoktur. Mesela Bekir Sıtkı Erdoğan, ağabeyimiz, takdir ettiğimiz bir şairimiz. Edebiyat öğretmeni kendisi Deniz Harp Okulunda ve Deniz Lisesinde. Subaydı yani, üniformalı. Şurdaki şiir O’ nundur. Ben hayatımda hiç kimseden, hiçbir şairden imzalı şiir almadım ama onu aldım; niye aldım onu ? Beşinci kıtasında yeni nesle bir öğüt vardır orada. ÖZEL Aşıklarıdır şiirin ismi. Şimdi bana geliyorlar ve soruyorlar, ‘ Hocam nasıl yazalım , ne önerirsiniz daha başarılı olabilmemiz için ‘ diye. Ben de önce o şiiri okuyun sonra benim de diyeceklerim var diyorum, gidiyor onu okuyor. Orda şöyle diyor ;
Demler o dem, o günmüş
Baki kalan o imiş.
Onlar ki , bin düşünmüş
Bir tane söylemişler.
Aldın mı ordan bir ders ? Aldım… Bende diyorum ki ; ‘ Kırk tane karga üretmektense bir tane şahin üretin, evladır… ‘ Yüz kitap oku, yüz roman oku bir şiir yaz… Çünkü bir şiir bir romanın özetidir. Bir şiir bir roman yazdırır sana. Hani şiir nedir dediğimiz zaman , roman dilse şiir dil yazdırır.
Hakan BENLİ : Sayın Safi, birçok şiirinizin bestelenmesi nedeniyle siz şairden çok şarkı sözü yazarı olarak tanınıyorsunuz…
Cemal SAFİ : Evet bu çok söylenir…
Hakan BENLİ : Bu konuda neler söyleyeceksiniz ?
Cemal SAFİ : Şimdi söz yazarı daha ziyade bestekarın güdümündedir. Söz yazarı maalesef maddeyi düşünerek yazar. Bu şarkı olsun , ben para kazanayım diyerek yola çıkar. Bu nedenle pek etkili bir şey bulamazsınız. Biz bundan sıyrılmışız. Biz parayı sevseydik zaten şair olmazdık. Paradan bahis geçince, benim öyle kaygılarım olmadı, zengin çocuğuydum ben. Söylemek ayıptır ama buradaki ilk galeri benimdi, bir çok gayrimenkulum vardı… Parayı sevseydik o işi yapardık. Bizim yaptığımız bir güzellik, denize atıyoruz balık bilmiyor, Allah biliyor. Tarzımız, sanat karakterimiz şarkıya yatkın şiir yazıyor. Biraz önce dedim ya, kafiyeye dikkat ederim, duyguya, samimiyete, melodiye ve ritme … O güzelliği, o duyguları ; o melodi içinde o armoni içinde anlatmak marifet. Öyle değil mi ? Başıboş değil, gelişi güzel değil yani . Şimdi birisi başıboş, çapulcu eşkıya, birisi de normal asker… Hangisi başaracaktır ? Tabi ki asker başaracaktır. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz diyor. Onun için kabiliyetini ve kültürünü uç noktasına kadar zorlayacaksın kendini ve güzelliği yakalayacaksın. Ne yapacaksın ? Ecdadına layık olmak için en güzelini yapmaya mecbursun. Yoksa şair ecdadının kemikleri sızlar toprakta. ‘ Çocuklar ne yapıyor böyle, şunların yazdığına bak !... ‘ derler sonra. Benim neslim böyle mi olacaktı, bu hallere mi düşecekti demezler mi ? Biraz önce bahsettik, sözlerini çalmak, müziklerini çalmak… Ben utanıyorum sonra. Yunanistan’ da güzel bir müzik çıkıyor, adamları var orda hemen yolluyorlar bunlara sonra aman bunu kaçırmayalım, Aysel Gürel abla hemen buna bir söz yaz… Şehrazat buna bir söz yaz… Hatta geçen gün bir karikatür gördüm. O kadar güzel ki , Aysel Gürel Bakırköy’de elinde kağıt kalem, deliler konuşuyor bu bir şeyler yazıyor.. Çıkarken de ‘ İyi, Allah’a şükür bu günde üç beş şarkılık şiir çıktı ‘ diyor.
Hakan BENLİ : Peki ikisinin arasındaki fark nasıl ?
Cemal SAFİ : Şimdi şarkı sözü ile şiirin farkı… Şarkı sözü melodisini üstünden çıkardığın zaman kıçının üzerine oturur. Ayakta duramaz, ben eserim diyemez. Şiir böyle değildir. Her zaman ayakta kalır. Eğer şiirse ayakta durur, eserdir. Şarkı sözü müziğini aldığın zaman zavallı kalır, aciz kalır. Müziği giydirdiğinde sağlığına kavuşur, ayağa kalkar yoksa kıçının üzerine oturur. Efendim şimdi yıllar evvel sanırım sene seksen dokuz, doksan ; Halit Kıvanç Ağabeyim televizyonundaki programına davet etti beni. ‘ Rüyalarım Olmasa ‘ şarkısının patladığı zaman. Yarışmacılara şarkıyı dinlettikten sordu ’ Bu şarkının şairi kim ? ‘ dedi . Söz yazarı demedi şair dedi, şiir çünkü o. Ben o zaman ünlü değilim böyle. Orhan Gencebay sevenler bilirler beni, sayarlar daha ziyade. Tanırlar diye sapa bir yere oturttular beni. Sağ yanımda Türkan Şoray oturuyor, onun yanında Tanju Okan oturuyor. Bekir Servet, Nerva Serezli, Birisi rahmetli oldu galiba, onlar. Böyle hep sanat ağırlıklıydı o günkü yarışma. Senenin şarkısına geldi konu, o sene bütün ödülleri almıştı o şarkı. Soruyu sordu, bende içlerinden biri bilir herhalde diyorum kendi kendim. Cevaplar geldi, çocukların hepsi, dördü de Cemal Safi diye yazmışlar. O anda doldum, gözlerimden yaş gelmeye başladı. Fazla duyuyorum olayları. O arada ‘ Aa !.. Cemal Safi ‘ de burada…’ dedi Halit Kıvanç. Hazırlığımız öyle… Orda Cemal safi’ den şiirin tamamını dinliyoruz dedi. O duyguyla , hiç hazırlıksız, ağzım kuruyarak ; tansiyonum yükselmiş bir an şiiri okurken. Yemin ediyorum dünyanın her yerinden telefon, tebrik geldi. O şiiri istediler benden. O zaman çoğalttım, çoğalttım yolladım. Şimdi bir şarkı sözü milleti o kadar etkiler mi ? Abu Dabi mi ne, vallahi nere olduğunu bilmiyorum. Oraya bile yolladım. Hesap edin yani, Avustralya’ da gösterilmiş oralarda. Bakın şimdi ;
Rüyalarım Olmasa
Yıldızlara baktırdım, fallara çıkmıyorsun,
Seni görmem imkansız rüyalarım olmasa.
Pencereden bakmıyor, yollara çıkmıyorsun;
Seni görmem imkansız rüyalarım olmasa…
Zor mu geldi kalbinde bana sevgi saklamak ?
Yakıp gittiğin yeri dönüp bir kez yoklamak ?
Değil sabaha kadar seni öpüp koklamak,
Seni sarmam imkansız rüyalarım olmasa…
Diye devam ediyor… Yine o ara hit olan başka bir parça var, bakın ;
Bana her şey seni hatırlatıyor
Beraber gezindik biz bu yollarda
Beraber ıslandık yağan yağmurda
Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda
Bana her şey seni hatırlatıyor.
Şimdi tekniğe bak ; yollarda, yol ; yağmurda, yağmur ; biri yol biri yağmur diğer biri de, şarkılarda… son sözcükler bunlar, öbürleri takı.
Hakan BENLİ : Kafiye ve anlam yok yani…
Cemal SAFİ : Yok… Kafiye var mı ? Hayır hepsi takı…
Beraber gezindik biz bu yollarda
Beraber ıslandık yağan yağmurda
Ne olmuş burada önemli bir şey mi olmuş ? Sıradan bir şey bu…
Hakan BENLİ : Peki, şiirlerinizden seçtiğiniz, sevdiğiniz şiirleriniz var mı ?En sevdiğiniz şiir hangisi ?
Cemal SAFİ : En çok sevdiğim şiir, şimdi hangi evladını daha çok seviyorsun gibi oluyor. Şiirlerimi severim ben mesela ‘ Vurgun ‘ benim iki buçuk saatte yazdığım bir şiirdir, dört kıt’adır. ‘ Git ‘ diye bir şiirim vardır, sekiz ayda bitmiştir. ‘ Sensiz Olmadı ‘ on altı kıt’ a, yedi yüz dört tane sesli harften müteşekkil şiirdir. O yirmi günde bitti, çoğu şiirlerim bir gece de biter de ; bir gece de temel atılır sütunlar çıkar, süsleme ve rütujları da birkaç gün sürer. Ne kadar fazla duyduysam o kadar güzel olur şiir. O Olayı ne kadar fazla hissettiysem şiir de o denli iyi olur.
Hakan BENLİ : Peki sizi böyle etkileyen bir şiir hangisi ?
Cemal SAFİ : Mesela Ayşen’ i ben tanımam, çok severim o şiiri. Ayşen Behçet hastalığından mustarip, kara sevdadan dolayı oldu. O olayı anlattılar burada bana, sevdiğim bir delikanlı. Ağlayarak anlattı bana durumu ; bunlar ortaokuldan beri tanışıyorlar iki arkadaş, ortaokul biter lise biter bunlar karasevdalar birbirlerine. Oğlanın babası gider kızı isterler ama aristokrat aile, Ayşen’ in ailesi, anne baba Avrupalarda tahsil yapmışlar, varlıklı bir aile. Çocuğun ailesi fakir, memur bir yerde, vermezler. Kız kaçmağa kalkar, bunu anlarlar ve hemen bir başkasına verirler, evlendirirler. Zavallı çocuk, istemediği bir çocuk dünyaya gelir ve Behçet hastalığına yakalanır. Bunları anlattığında çok duygulandım, dayanamadım, ağladım. Harbiden yaşıyorum olayı. Onlar gittiler, arkadaşlar. Ben hemen olayı yazdım hemen , çalakalem. ‘Ayşen ‘, Orhan’ ın en çok istek alan şarkısı… ‘ Git ’ i çok severim, ‘ Telefonda Sen’ i çok severim, ‘ Ya Evde Yoksan ‘ ı çok severim, Yine birkaç kişi besteledi hemen bir kıt’ a okuyum size, bu sezon çıkar belki ;
BİR TAŞLA İKİ KUŞ
Sevgim var Karun’ un serveti kadar
Hepsini yoluna sermeye geldim
Sen harca harcayabildiğin kadar
Ben senin zevkine sermaye geldim.
… … … … …
Yani özellikle şu falan diye ayıramıyorum, diğerleri darılır belki .
Hakan BENLİ : Peki efendim, sizin sanat yaşantınızdan bir kesit sunabilir misiniz bize ?
Cemal SAFİ : Sanat yaşantım benim, şimdi bilemiyorum öbür şairleri de ben şair gibi yaşarım. Şairce yaşarım. Ne duyduysam onu yaşarım. Yani aileme çok düşkünüm, çocuklarımı çok severim. Eşim dünyanın en iyi insanlarından biri. Hem kadınım hem çocuklarımın annesi. İyi bir valide iyi bir ev kadını. Ama şair karısı kadar zor bir iş yok. Çok zor durumda, ne zaman gelir eve ne zaman gider hiç bilmez kadıncağız. Bütün gece uyumaz, gelecek mi gelmeyecek mi ? Dün gece eve gitmedim mesela… Dedim ya şair gibi yaşarım. Sevdiğim ortamda olmak isterim. İlham alabileceğim, duygu alabileceğim ortamda olmak isterim. Çok tanıdığım var, kimseyi de kıramam. Bu gün seninleyim, yarın öbürüyleyim. Efendim davetler oluyor, işte cumartesi günü, yarın Tekirdağ’da bir sanat evinde kitap imza günüm var, orada olacağım. Pazar günü bir gün dinleneceğim, pazartesi günü televizyonda çekimimiz var. Emirgan’da pazartesi günü için Şerifler Yalısını tutmuş Flaş Tv, çok güzel bir yalıymış, Emirgan’ da orda iki üç saat program yapacağız. Bir sonraki hafta da gösteriliyormuş. İşte Mustafa Sağyaşar falan var, Müslüm Gürses varmış, öğrendim. Kadın on beş gündür arıyor, telefon üstüne telefon, telesekreter falan. Şimdi ordan oraya, ordan oraya. Seviyorum da , şair gibi yaşıyorum. Yani normal babalar gibi akşam beş buçukta işten çıkılır, altı, altı buçuk da evde olunur değil mi ? Sabahta kalkar işe gidersin falan ama bize göre vasat bir hayat bu yani. Şairin derinde olması için renkli yaşaması lazım. Bu kitapta iki yüz şiir var, kitabın haricinde yine otuz kırk şiir oldu, ben böyle renkli yaşamasam bunlar nereden çıkar ? Değil mi, monoton hayatta çıkar mı bunlar ? Çıkmaz, mümkün değil.
Hakan BENLİ : Kitap demişken, bunca yıldır neden sadece bir kitap ?
Cemal SAFİ : Şimdi, neden sadece bir kitap ? Ben buna ticari emtia olarak bakmıyorum zaten her şeye… Çok ısrar olduğu için çıkardım kitabı. Yoksa ticari düşünseydim kırk elli şiiri koyardım, bir fiyat alırdım ; bakıyorum kitaplar ekseriyeti öyle… Atilla İlhan’ ın kitabına bakıyorum, öyle. Şiir de değil çoğu. Bir iki tane şiir koyuyor içine, öbürleri hep hani kaset olur ya, bir tane lokomotif şarkı olur, öbürleri sıradan, fason çalışmalardır, ona benziyor. Ama Yahya Kemal’ in bir lafı var, kitap çıkaramadan öldü. Neden bir kitap diyorsun ; O’ nun da aşırı titizliği, kitap çıkarmadan öldü. ‘ Mısra benim haysiyetimdir ‘ diyor adam. Bir adam böyle düşünürse, o adam hatalı yazar mı, en güzeli yazmağa mecbur değil mi ? Haysiyetimdir diyor benim mısra ! Şairden şaire, şiire karşı, sanata yaklaşım da değişiyor. Kitap çıkaramıyor, akşam matbaaya verirmiş, ısrar olurmuş, sabahlara kadar uyuyamazmış. ‘ Ya, şu sözcüğü değiştirseydim kara yerine siyah yapsaydım onu… ‘ Serin selviler demiş mesela on iki yıl sonra, siyah selviler diye geçen bir satırı, on iki yıl sonra onu serin selviler yapıyor. O kadar titiz. Defalarca matbaadan düzeltmek amacıyla kitabı almış… Kitap çıkaramadan ölmüş adam. Şimdi öyle de gençler var geliyor ‘ Hocam önsöz yaz bana ‘ diyor. Beş kitap çıkarmış otuz yaşında. Kardeşim bu ne bereket bu ne fırtına !... Olağanüstü bir durum… Sordum, dedim ki, adam önsöz istiyor ; sanatçı karakterini, kişiliğini anlatmam için bir yazı istiyor. Nasıldır dedim Afyon’ lu bir bestekara ‘ Ağabey sen yazma O’ na, gerçek şair olsa beş kitap çıkarır mı ? ‘ dedi. Adam otuz yaşında beş kitap çıkarıyor, diğeri ölüyor kitap çıkaramıyor. Şair – i Azam ‘ dır Yahya Kemal’ de …
Hakan BENLİ : Sanat anlayışı bu…
Cemal SAFİ : Tabii, ben de kitabı çıkaracağım, çok ısrar var. Hepsine yakınını koymuşumdur yani. Çok az bazı müstehcen şiirlerim vardır, onları koymamışımdır. Yine içinde birkaç erotik şiir vardır. Bir şey vardır erotik ;
ESİRGİYORSUN
Senin marifetin mi o dudaklar, o gözler ?
Neden böbürleniyor, niçin övünüyorsun ?
Senin mamullerin mi o bacaklar, o dizler ?
Neden beni görünce arkanı dönüyorsun…
Tanrı’ nın verdiğini kuldan esirgiyorsun.
Şevkat beklemezler mi koynundaki öksüzler ?
Okşanmak istemez mi o nur topu ikizler ?
İnsan bir özrü varsa, bir suçu varsa gizler,
Madem utanıyorsun neden dar giyiyorsun ?
Tanrı’ nın verdiğini kuldan esirgiyorsun…
Diye devam eden bir şiir, bir de ;
O NE İNCE OYA !
O ne ince oya, ne zarif nakış ?
Kız seni işleyen nasıl tığmış ki ?
O nasıl şavkımak, o nasıl bakış ?
Hangi çölde böyle güneş doğmuş ki ?...
Boy fidan, göz badem, dudak kirazlık,
Ne şairlik koydun, ne de kurnazlık.
Kız gözüm kamaştı o ne beyazlık ?
Hangi eller böyle sütü sağmış ki ?
Bacak mı görmedik doğalı beri !..
O nasıl kalça ki taylardan diri ?
Hele isyan eden o iki iri,
Acep dar bluza nasıl sığmış ki ?...
Bu da böyle devam ediyor… Birde yine şey var, hatta Orhan onu okuduüunda güle güle öldü.
ESRAR TÜTÜYORDU !
Esrar tütüyordu bakışlarında
Dumanaltı etti gözlerin beni
Döküldüm göğsünün yokuşlarında
Derledi topladı dizlerin beni…
Diye başlayan bir şiir. Birde yine kitapta ‘ Telefonda Sen ‘ diye bir şiir. Orda sevgilinin ahlak anlayışı, muhafazakarlığı, terbiyesi bilinmeliydi. Şiirde şöyle geçer ;
TELEFONDA SEN
… … …
Gelirsem görünme, kendini gizle,
Seni yağmalarım, yerim bu hızla !
Diyorum ben, sevgili de, sevgiliye onu dedirttim ;
Yerin kulağı var, açılma fazla,
Orda kal, diyorsun telefonda sen…
Diyor ve konuyu değiştiriyor utancından, ağustosun yirmi yedisi ;
Canım ne istiyor şu anda bilsen ?
Ah mümkün olsa da bulup da gelsen,
Kendi ellerinle incecik dilsen,
Portakal, diyorsun telefonda sen…
Ondan sonra bitişte ;
Afedersin bazen sapıtıyorum,
Böyle saçma sapan laf ediyorum,
Kapı çalınıyor, kapatıyorum,
Hoşça kal, diyorsun telefonda sen…
Diye bitiyor. Yasak aşklarda telefon hep kapı çalınca kapanır. Bunların haricinde güzel hicivler var ama koyamıyorsun. Ben bir iki tanesini koydum.
ÇIKARDI
Harami hırlıydı şimdiki beyden,
Eşkıya eskiden dağa çıkardı.
Konuğu kem gören köhne köyden,
Eskiden essahtan ağa çıkardı !...
Hanzonun, hırbonun, nüfusu azdı,
Doksan bin içinde dokuz olmazdı !...
Sığırın hepisi öküz olmazdı,
Daha çok tosunla, boğa çıkardı…
Devletin cebinden çeken çekene,
Üstünü başını söken sökene,
Önünü ardını diken dikene,
Deh soktu, çüş çekti, oha çıkardı !...
Diye devam eden bir şiir bu, hiciv… Yoksa daha benim bir ‘ Elektrikçi ‘ şiirim vardır müstehcen. Bir arkadaşımızın üç bin lira borcundan ötürü elektriğini kesmişler. Arkadaşta sevdiğimiz bir çocuk, ağlayacak neredeyse. Üşüyor, soğuk yatamıyor da. Eski kabadayılardan bu arkadaş hani yavuzun sonu uyuzluk derler bu arkadaşımızda o duruma düştü. Karısı bıraktı gitti falan… Ev için de ben kefil oldum, bağladım. Bu durumu dert yanıyor bana, duygulandım ‘ Dur dedim bir taşlama yapayım o elektrikçiye , kapıya as , açmaya geldiğinde görsün bir daha da kesmesin ‘ dedim. Sen onu kapat, kapatalım da öyle okuyayım. Yani açık olmaz.
Hakan BENLİ : O kadar ayıp mı ?
Cemal SAFİ : Kimseye ayıp olmaz, ayıp olsaydı şair Eşref hiciv yazmazdı, Itri, hicvettiği için padişahı dahi, kellesinden oldu öyle öldü. Neyzen Tevfik, yine öyle, Namık Kemal’ in hicivleri de var. Şöyle ‘ Elektrikçi ‘ şiiri ;
Ey benim ....
Gereği kalmadı sök ampülleri
E...
Dedenin ....
Önce ...
Sonra ....
Ruhun aydınlansın, ışıt içini
Peşpeşe ....
Acımam ....
....
...
Gözün ....
Dedik ve elektrikçi bir daha da tövbe etti elektriği kesmeye. Elektriğin borcu birikiyor adamlar geliyor elektriği kesmeye, elektriği kesemiyor, niye ? Bu var, TEK Genel Müdürlüğünde varmış.
Hakan BENLİ : Şiir mi Müdürlükteymiş ?
Cemal SAFİ : Tabi, tabi… Yayınlayamıyorlar. Yayınlanır mı, mümkün değil.. Yayınlansa dava açarlar bizi de kumbaraya atarlar. Var yine siyasilere yazdığım, bir iki taş attığım şiir vardır. Rahmetli Özal’ ın iktidarı, başbakanlığı zamanında yazdığım sanırım, kızı evlenmişti Ekrem’ le davulcu, arkadaşımızdı bizim.
Ey siyasi, ölsen de bakidir saltanatın,
Arkanda kölelerin, uşakların kalacak.
İktidar arzusuyla şaha kalkarken atın,
Miting meydanlarında şakşakların kalacak.
Uyandırma sarhoşu, ver diksin şişeleri,
Sen sahnede oynarken , kapattır gişeleri.
Sayende Talibanlar dönerken köşeleri
Yolların kapansa da, kavşakların kalacak.
Fırsat bu fırsat deyip, üç beş gökdelen yapın,
Harmanlar kalktığında, belletsin servet çapın
Bir gök gürlemesiyle ne samanın ne sapın
Ne mürrüvet beklediğin taşakların kalacak
Aldırma zevk-ü sefa hakkıdır asillerin,
Halk ağlarken kalk oyna, şıngırdasın zillerin,
Nasılsa davulcudan, zurnacı nesillerin
Pardon, yeni deyimle kuşakların kalacak.
Bir gün aciz kalsam da süngüler dikeninde
Dinmesin rakibine garezin de kinin de
Sandığında küflenen yağlı smokininde
Bitlerin ölse bile, yavşakların kalacak
Zaman ısıtadursun suyunu yamyamların
Çıkarsın listesini sikilecek amların
Seni adam deyip de, oy verene zamların
Senden medet umana taşakların kalacak..
Bunu yayımlıyorlar da bu iki kıt’asını yayımlayamıyorlar. Yayınlandı bu çünkü, tam seçim arifesinde…
Hakan BENLİ : Sayın Safi, sanat dünyasına şiirin haricinde başka katkılarınız oluyor mu; yeni yetişen şairlere katkılarınız, yardımlarınız oluyor mu ?
Cemal SAFİ : Sanat alanında yani nereye bir arkadaşımız bir şiir yarışması, bunu daha ziyade edebi mecmualar yapıyor ; jüri başkanı oluyorum, jüri üyesi oluyorum. Efendim ya bizzat çağırıyorlar ödül dağıtmaya, katılıyorum, ödül dağıtıyorum. Arada bir şiirlerimle katılıyorum, teşvik ediyorum. Yardımlaşmaya çalışıyorum elimden geldiğince. Devamlı sokaktayım onun için. Efendim, Akçay’ da geliştirdiğimiz konu, Geleneksel Şairler ve Bestekarlar Festivali az şey değil. Çok güzel eserler verdiğine inandığım festivaldir. Bu doksan beşte sizleri de beklerim inşallah. Dördüncüsünü idrak edeceğiz. İlk günü dediğim gibi ses yarışması, bu sene doksan dört yılındaki yarışmada Feryal Feryadi diye bir bayan birinci geldi. Hem bestekar kendisi, hem akordion çalıyor hemde okuyor yani. Enteresandır, bu genetik yapı, hani Erzurum dolaylarında bir tükü var; benim çok hoşuma giderdi, O’ nun torunu bu kız.
Dün gece yar hanesinde
Yastığım bir taş idi
Üstüm yağmur altım çamur
Gene gönlüm hoş idi
Böyle bir türkü hatırlıyor musun ?
Hakan BENLİ : Evet, hatırlıyorum…
Cemal SAFİ : Bu türkünün yaratıcısının torunu birinci gelen, ses yarışmasında Feryal Feryadi. Çok hanım bir kız, yaptığı besteler Necip Fazıl Kısakürek’ ten ve Abdurrahim Karakoç’ tan..
Hakan BENLİ : Sayın Safi bize göre yeriniz belli ama size göre Cemal Safi’ nin yeri nedir ?
Cemal SAFİ : Valla onu şiir sevenler, sanat sevenler takdir edecektir. Yani kendini övmek Allah’ a mahsus. Biz bir parça bir şey veriyorsak Allah’ ın sayesinde. Benim kabiliyetimde Allah vergisi. Gönlüm, duygusallığım da Allah vergisi. Yani bütün yeteneklerim Allah vergisi. Bana göre verilmiştir ben belki daha iyi yazıyorumdur ama Allah vergisidir yani. Aşkın olağanüstü bir duygu olduğunu biliyorum, tanıyorum aşkı. Yani cenab- ı Allah’ın kullarına bahşettiği en tatlı duygu. O’ ndan bahsederken, aşktan hepsini unutacaksın, başka bir şey değil. Duyguların en büyüğü, en derininden… Bütün sevgilerin iptal olur etrafında… Diyelim ki, evlisin, kadının var çocuğun var. Aşık oldun, mantiken olan bir olay; efendim ne oluyor biliyor musunuz ? Dostların var, arkadaşların var, hısım akraban var ama bütün sevgiler iptal oluyor. Onlara karşı verdiğiniz sevgileri de bütün hepsini toplayıp, çocuğunuza duyduğunuz sevgide dahil hepsini bir kişiye kanalize ediyorsunuz o sevgiyi. Anlatabildim mi ? Akü oluyor size ve muazzam bir değişiklik oluyor. Tipinde, konuşmanda, her şeyinizde, dünya anlayışınızda, zevk anlayışınızda engin bir değişme oluyor. O’ ndan bahsederken, öyle muhteşem bir duygudan bahsederken destur demek lazım, ecdadına layık olmak lazım, böyle eserler vermek lazım. Böyle yola çıktık, ben hiç düşünmedim ki, günün birinde ben böyle şöhret olacağım, benim şiirlerim başrolde şarkılar olacak, ölümsüz eserlere imza atacağım… Dün akşam bir gazinodaydım, sağ olsunlar hepsi ayakta, benim kitabımı da satıyorlar orda, hatta Bedirhan Gökçe’ de oradan almış.Sonra imzalattı bana. Ondan sonra , oturduk, sahneye çağırdılar bir iki şiir okudum. Sanatçılar da var misafir, sahneye kim çıksa eserlerimden okudular. Biri ‘ Vurgun’ u okudu, biri ‘ Rüyalarım Olmasa’ yı okudu, biri ‘ Telefonda Sen’ i okudu, biri ‘ Ayşen ‘ i, biri ‘ Sensiz Olmaz’ ı okudu peş peşe benim şarkıları okudular. Diyeceğim, ben bunların hiç birisini düşünmemiştim. Hatta ilk medya beni tespit ettiğinde galerimde yazardım şiirleri. Yazdıklarımı da gizlerdim, dosyam vardı oraya koyardım. Bazı dörtlükleri de camlara asardım, tabi gelen giden müşteriler ilgilenmeye başladılar. Nihayetinde medyaya haber veriyorlar. Basın geldi elimden aldılar zorla. Hatta bir şair geldi dedi ki, ilk defa tanıyorum adamı, ‘ Sen nasıl adamsın, üç kitap çıkardım… Hiç kitap çıkarmasaydım, şu dörtlüğü ben yazsaydım ‘ dedi. Sonradan benimle konuşmadı, arkadaşlarla falan aramı bozmaya kalktı bazı olaylar oldu, hakkımda dedikodu falan sonra kendi kötü oldu.... Sanırım şu dörtlüktü ;
Aşkın yüreğimde ok, görüyorsun.
Çıkmasına imkan yok görüyorsun
Servetimi verdim sevgiden yana,
Sense zekatını çok görüyorsun !...
Böyle bir dörtlük…
O’ ndan gayri kaygı, vız gelir bana
Ardından koştukça, hız gelir bana
Her visalde ayrı gerdek yaşarım
Çünkü, canan her gün kız gelir bana…
Israrlarla falan bu işe girdik. Basınla ilk tanışmamda ’79 sonu, ’80 başlarıydı. O gün bu gün gazetelerde, mecmualarda basında çıkmaya başladım. Orhan Gencebay’ a da bu mecmulardan gidiyormuş. Orhan’ da kardeşimin sınıf arkadaşı, küçüğümün . Beni şahsen tanır, şair olduğumu falan bilmiyor.
Hakan BENLİ : Tesadüf olmuş yani…
Cemal SAFİ : Orhan çevresinde ‘Cemal Safi diye bir şair var, beni derinden yaralıyor. Acaba kim bu Cemal Safi, benim sınıf arkadaşımın ağabeyi var Cemal Safi, acaba O mu ? Ama o şair değil ki… ‘ diyor. Yazdığımı bilmiyor. Tanımıyor etmiyor öyle, o zaman yaş farkı çok önemli, Orhan’ la benim aramda beş yaş var. O zaman o on iki yaşında çocuk ben on yedi yaşında delikanlıyım. O dönem ‘ Hadi, sen daha çocuksun ‘ der onla konuşulmazdı. O ‘ da konuşmaya cesaret edemezdi. O dönem öyleydi. Ama şimdi benim doksan yaşında, Allah rahmet eylesin, şakalaştığım ağabeyim vardı. Geçen sene kaybettik. Ondan sonra, O’ da arkadaşım, sonra seksen üç yaşında kaybettik bir ağabeyim vardı, O’ da arkadaşım. Halil Soyuer var yetmiş beş yaşında, o da arkadaşım. Genç şairler var onlar da arkadaşlarım… O dönem çok önemsiyorduk, onun için, Orhan’ dan bana haber gelmeye başladı. Birkaç kez davet olunca bir dosyaya koydum otuz, kırk kadar şiir, 1985 yılının baharıydı her halde, gittim İstanbul’ a . Levent’ te tek katlı bir villa kiralamış orada oturuyordu o zaman. Neyse girdik içeriye sarıldık, öpüştük falan ‘ Cemal Ağabey, sen ne büyük şairsin ‘ dedi, ‘ Estağfurullah, Allah büyük… ‘ dedim. Hemen bestelemeye girdi. İlk benden yaptı.
Ben çobandım sen yıldızım
Gökyüzünden kaymak niye ?
Unutulmak alın yazım
Dilden dile yaymak niye ?
Sonra, ‘ Kal Sağlıcakla’ , ‘ Dön ‘ gibi şiirler… Ondan sonra da zaten Orhan’ ı sevenler beni de tanıdı. Orhan arabayla İstanbul’ da dolaşırken soruyorlarmış ‘ Orhan Ağabey, Cemal safi’ den kaç parça var, daha fazla parça yap ‘ falan diye.
Hakan BENLİ : Çok sevilmiş…
Cemal SAFİ : Tabi , tabi… Öyle oldu. Orhan’ da her kasette iki üç şarkı yapıyor. Tabi fazlası da olmaz bu seferde derler ki, Cemal Safi ‘ de olmasa Orhan bitti diyorlar. Orhan’ ın vakti yok. Orhan’ ın vakti yok bir defa. Akşama kadar telefon, akşama kadar basını şusu busu falan … Nerde yapacak bu çocuk besteyi ya ? Telefon geldiği zaman bağlamayın şu telefonu kardeşim . Duygulanmışız, konuşuyoruz mesela, ‘ Kal Sağlıcakla’ yı gelen giden, adam yollamayın da, duygulanmışız, konuşuyoruz. Duygularımıza dokunmayın yani her zaman yakalayamıyoruz.
Hakan BENLİ : Peki Hocam, şiir yazan gençlere neler tavsiye edersiniz ?
Cemal SAFİ : Şimdi, Biraz evvelde o konuya temas ettik. Yani aşkı tanımadan aşk şiirinde başarılı olmak, bence imkansız. Yine gençlere tavsiyem, ben aşkı tanımıyorum diye aşk şiiri yazmayacak mıyım, yazacaksın tabi. Gençler daha duygusal olur, duyguları yıpranmamıştır daha. Bizim duygularımız biraz daha yıpranmıştır, yine de sağlam gönlümüz var, götürüyoruz Allah’ a şükür. Çok okuyup az yazsınlar, çok okuyup az yazsınlar… Şiir yazacağım diye oturmasınlar, bir şiir beni yaz der zaten , o zaman yazmaya başlasınlar. Gece uyutmaz, nasıl şimdi bir tavuğun karnında yumurta birikir, yumurtlamadan yapamaz, her nereye olsa yumurtlar yani. Bir çaresini bulur yumurtlar. Şiirde böyledir. O duygu geldiği zaman kendini ifade edebildiysen, samimi ve derinden aktarabildiysen. Onu hemen aktarabilmelisin, o duygu gidince aklından o sözler de gidiyor. Bu nedenle başında kağıt kalemle yatarmış eski şairler. O duygu geldiği zaman duygulandığı zaman hemen lambayı yakar, yazarlarmış. Mesela Dil bayramı için Kıbrıs’ a davetliydik Türk Dil Kurumu olarak gittik. O kadar candan sıcak bir karşılama falan ki hayran oldum adama (Y.N : Rauf Denktaş ) . Neyse sonra otele gittik, yattık. Rüyamda ‘ Sayın Cumhurbaşkanım size bir şiir yazdım ‘ diyorum, O ‘ da ‘ Teşekkür ederim ‘ diyor.’ Okuyayım mı ?... ‘ diyorum ve bu şiiri okuyorum, bir dörtlük ;
Türk Dil Bayramı’ na…
Kıbrıs altınsa eğer kalbimiz mihenk taşı
Hangimiz dökmedik ki bu yar çin göz yaşı ?
Türk dili bayramında, Beşparmak dağlarında
Atatürk ‘ ün izinde bulduk Rauf Denktaş’ ı…
(Y.N : ‘Vurgun ‘ isimli kitabında aynı dörtlük – K. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş Beyefendiye – adı altında bulunmaktadır. )
Ama bakın şimdi, rüyamdayım. Hemen kalktım, şiiri yazdım tekrar yattım. Ertesi gün İçişleri Bakanlığına davetliyiz, Rauf Bey’ de geldi, bakın hatırası orda, kendisi çekti. ( Y.N : Fotoğraf ) Sonra iki üç kere Tv’ ye çektirdi hatta Allah affetsin ‘ Zaten peygamberler kendi şehrinden çıkmaz ‘ dedi bana. ‘ Estağfurullah, haşa efendim ‘ dedim. ‘ Bizim burada şair mi yok, niye kimse bana bir takdirname yazmadı ?... ‘ dedi. Onun için televizyona tekrar tekrar emretti çektirdi. Şurda resimlerim vardı, onların içinde olması lazım. Şiiri yazıp okuyorum, veriyorum. Defalarca okuyorum, o kadar hoşuna gitmiş ki…
Hakan BENLİ : Rüyada daha duygusal bir ortam oluyor sanırım.
Cemal SAFİ : Evet, evet… Rüyamda yazdığım başka şiirlerde var, uzun değil de dörtlükler halinde…
Hakan BENLİ : Gençler için ilave edeceğiniz başka şeyler var mı, onu anlatıyordunuz ?
Cemal SAFİ : Gençler için başka ilave edebileceğimiz, sadece şiir mi okusunlar ? Hayır, edebi eserleri de okusunlar, güzel romanlar, hikayeler. Onlar da güzel meyve verecektir yani . Şaire malzemedir. Teşvik eder, hem de kelime hazinesi genişler. Espri kabiliyeti genişler, zekası artar. Efendim uygun kişilerle beraber olsunlar. Güzel eserler okusunlar. Yalan yanlış şeyleri okumasınlar. Yanlışa saparlar… Siyasi fikre katiyen kapılmasınlar öyle. Siyasete alet etmek şiiri, bence günahların en büyüğü. Siyasete ama yapıcı siyasete alet edelim. Birleştirici, barıştırıcı, tamam mı ? Oraya alet edelim ; kavga edici, vurucu, kırıcı, bölücü değil… Yazdığın zaman yani birleştirici yazalım.
Hakan BENLİ : Sevgiye , güzelliğe..
Cemal SAFİ : Evet, Odur bence, yani. Bazıları çok büyük şairdir ama karakter olarak hiç güzel değil yani… Memleketi bölmek için, rejimini yıkmak, değiştirmek için… Hem de Atatürk’ ün kurduğu bu güzel cumhuriyeti yıkmak ve onun yerine kominizmi getirmek için çabalar sarf etmişlerdir. Şiiri oraya alet etmişlerdir ve ölüp gitmişlerdir, yazık olmuştur yani. Telef olmuşlardır, değil mi ? Onun için sevmiyorum, siyasete katiyen girmesinler. O güzel duygularını da yıpratmasınlar öyle saçma sapan işlerle. Çünkü politika ikiyüzlülük demek, siyaset değil mi ? Böyle şeylere şiiri, o güzel duyguları, o asil duyguları oralarda heder etmesinler. Onları birleştirici, barıştırıcı, ileriye götürücü efendim milli şiirlerde yine öyle işte… Bayrağı yüceltici, ordumuzu yüceltici, polisimizi yüceltici esnafımızı, tüccarımızı… yani her şeyimizi yüceltici, yerici değil de yüceltici … Yani bir insana kırk kez deli dense ne olur… Onun için hep güzel diyelim ki, güzel olsun. Ya bu adam iyi değil, ya kardeşim iyi diyelim de iyi olsun derim yani… Şu adam senin için şöyle dedi, olsun desin ya… Bana polyanna derler, o yönden genişimdir biraz, itimat etmekten, inanmaktan insanlara… Yine de birleştirici olmak lazım, yalan dünya…. Yunus gibi olmak lazım, Mevlana gibi olmak lazım Hacı Bektaş gibi olmak lazım… Okuduk ya burada ‘ Aleviyim Ben ‘ , orda o çocuğa çok kızdım ben ( Y.N : Güner Ümit’ ten bahsediyor. ) Alevilerin ben çok ikramını görmüşümdür. Niye yani Alevilik gavurluk gibi anlatılmıştır, dinsizlik gibi… Zaten Ali’ yi sevmemek, takdir etmemek inançsızlık demektir yani… bence… Hz. Peygamberimizin değer verdiği damadı, torunlarının bir defa babası, öyle değil mi ? Allah’ ın övgüsünü almış. Ali’ yi sevmek kafirlikse ben de kafirim o zaman !... Öyle mi ? Aliyi sevmek de ibadettir. Yine orda barıştırıcı yola çıktım ki ‘ Aleviyim Ben ‘ diyorum. Mecaz anlamda söylersem, kendimin aleviyim diyorum ben…
Hakan BENLİ : Kendimin ışığıyım, ateşiyim gibi…
Cemal SAFİ : Tabi… Buyrun ;
Aşkıyla tutuştum dost cemalinin
Pir Sultan Abdal’ ın can eviyim ben
Hasan, Hüseyin’ in, imam Ali’ nin
Yaktığı ateşin, aleviyim ben
Kahi bir damlayım, kah okyanusum
Maddeden ziyade, maneviyim ben
Bazı Hacı Bektaş, bazı Yunus’ um
Mevlana yolunda Mevleviyim ben
Niye ? Biz buyuz !... O’ da bizim canımız, O’ da bizim canımız, O ‘ da bizim canımız… Öyle değil mi ?... Öbür tarafta Ali ilim adamı aynı zamanda. Hem dünyanın en büyük cengaveri, kılıcından biliyorum O’ nu ben. Kılıcını iki elinle kaldıramazsın, o kılıç elinde atının üzerinde, atı da Düldül, katırdır. O zaman at da mesele, katır daha mücadeleci, madenlerde onun için kullanılır. At beceremez, at zarif olur. Düşünebiliyor musunuz Ali o katırın üstünde sağ elinde kılıç kafiri çalıyor. Ve yorulma bilmiyor. Kılıcının kabzası kösele, delinmiş, avucunda delinmiş kösele. Manda derisi galiba, kalın bir şey, aşına aşına delinmiş kösele. Ve o kılıcı iki kişi ancak kaldırıyor. Düşünebiliyor musun, özel yaratılmış. Peygamberimizin kılıcı da var, Hz. Ömer’in kılıcı da var, normal, bizim insanların kullanabileceği kılıçlar. Ali’ nin ki başka. O’ nu sevmek ibadet bence. Sevilmez mi ya, içim dolar benim. O haksızlık, o rezalet ( Y.N: Aleviler ve kızılbaşlık hakkında ) Yahudilerin oyunudur bence… Benim ‘ Gelin Birlik Olalım ‘ diye bir şiirim var, Bedirhan belki okumuştur.… Şöye geçer bir dizesinde ;
Asırlardır dinmedi bir Yahudi ninnisi
Aynı dinden değil mi Alevisi, Sünnisi ?...
Bin kere lanet olsun Yezid denen deliye,
Muhabbetle bağlıyız Muhammed’ e, Ali ‘ ye…
Diye geçer. Bu son yazdığım şiirlerden
Hakan BENLİ : Bunu ilk kez sizden dinliyorum, daha önce duymadım… (Y.N: Bu şiir ‘ Vurgun ‘ isimli kitabında yoktu. İlk kez bir röportajda okunuyor. )
Cemal SAFİ : Öyle mi ? Burada canım, tamamını okuyayım. Birleştirici, barıştırıcı hatta Laz, Çerkez, Kürt falan onlara da seslenir. Mesela öğretmenler için yazmışımdır yıllar evvel… Biraz evvel dediğim gibi mümkünse beraberliğe, güç birliğine, barışa davet etmek üzere şiir yazsınlar. Yani ayrılığı körükleyen, kavgayı, ateşi körükleyen nitelikte şiir istemiyorum. Ama yazmıyor muyuz, hiciv yazıyoruz, terbiyesizlikleri hicvediyoruz. Adam vuruluyor, terbiyeli olun diyoruz. Bunları yazıyoruz.
GELİN BİRLİK OLALIM :
Gelin birlik olalım, yarın çok geç olmadan,
Gelin dirlik bulalım, vazgeçin öç almadan
Nefreti yok edelim, gel, sen de katıl bize,
İntikam eşkıyası sevgiyle gelir dize.
Yedi düvel elinden kim kotardı bu yurdu,
Mehmetçik değil miydi Lazı, Çerkezi, Kürdü
Hangimizin ecdadı feda olmadı yurda ?...
Hangi bahçeden bir gül solmadı bu uğurda ?...
Düne kadar Bosna’ da kırılırken soydaşın,
Sana senden başka dost çıktı mı , düşün, taşın ?
Asırlardır dinmedi bir Yahudi ninnisi
Aynı dinden değil mi Alevisi, Sünnisi ?
Bin kere lanet olsun Yezid denen deliye,
Muhabbetle bağlıyız Muhammed’ e, Ali’ ye.
Siyah, beyaz kavgası nasıl ilginç değil mi ?
Bizim mezhep kavgamız daha gülünç değil mi ?
Geçin o sınıfları geçin, kardeşim, geçin !...
Barışta buluşalım mutlu Türkiye için.
Düşman sevindirmenin ne alemi var şimdi ?...
Milletçe kenetlenip, sarılmamız şart şimdi.
Demişiz.On birinci ayında yazmışım doksan dördün. Hatta dünya Radyo’ ya vermişim o gün. Bak değil mi , barıştırıcı, birleştirici…
Hakan BENLİ : Bunun bir örneğini alabilir miyim ?
Cemal SAFİ : Tabi, tabi…
Hakan BENLİ : Sayın Safi, çok vaktinizi aldık, tam iki saat oldu başlayalı. Teşekkür ediyorum o nedenle. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı, bir mesajınız ?
Cemal SAFİ : Bitti mi ?... Peki, bütün sevenlere sevgilerimi saygılarımı sizin aracılığınızla iletiyorum. İnşallah başka bir gün başka bir röportajda beraber olmak üzere hoşça kalın diyorum. İyi günler.
Hakan BENLİ : Ben teşekkür ediyorum. İnşallah tekrar bir röportaj yaparız.
Cemal SAFİ : İnşallah.
Bayramı orda kutladık o yıl, ‘ 92 idi galiba.
çift kafiyedir mesela…Melodidir bu, aleterasyondur bu fransızcası… ‘ Benim gözyaşımdan durgun sayılır ‘ o yıl da çok kurak geçmişti, Düden Şelalesi kurudu. İyi ki Düden bile dememişim yani, Manavgat demişim… Manavgat kurumamıştı. Senin gözyaşında belli oldu derlerdi ( gülüşmeler )
demişiz.
|