HAKANBENLI
   
 
  ERMENİ MİYİZ ?
03.01.2009


Son iki haftadır basınımızı ve aydınlarımızı oldukça meşgul eden bir konu hakkında teati yapalım istedim.

 
Sevgili Kulu’ nun Sesi okuyucuları, yeni yılın hepimize sağlık , mutluluk ve huzur getirmesi dileği ile yeni yılınızı bir kez daha  kutluyorum.
            Son iki haftadır basınımızı ve aydınlarımızı oldukça meşgul eden bir konu hakkında teati yapalım istedim. Malumunuz olduğu üzere gazeteci ve yazar Hrant Dink’ in katledilmesinin ardından başlayan bu yeni süreç bu gün farklı bir mecraya taşınmış bulunmaktadır. Hrant Dink’ in katledilmesinin ardından olayın insani boyutuna dikkat çeken bir yazımda bunu sert bir dille kınamıştım. Bu gün ise, gelinen noktada bir kısım aydın ve düşünürlerimiz , ‘Ermeni Soykırımı’ için özür dilediklerini beyan eden bildirilere imza atmaktadırlar. Elbette ki temelde ikisi birbirinden farklı konulardır ancak ortaya konulan tepkiler benzerdir.
            Hatırlanacağı üzere Hrant Dink’in katledilmesinin ardından ‘ Biz de Ermeni’yiz ‘ dövizleri açılmış, basın bildirileri dağıtılmış , toplantılar tertip edilmişti .Buna mukabil bir kamuoyu oluşturulmuştu. Bu tepkiler genelde bizim vicdani yönümüzün hiçte hafife alınmayacak kadar yüce olduğunun bir emaresi olarak sergilenmişti. Yani cereyan eden olay kınanmakta ; şovenist ve düşmanlık tohumlarını ekecek, örgütlü veya münferit olan ve olabilecek olaylara karşı bir vicdani tepki sergilenmişti. Bu bizim Ermeni olduğumuz anlamını taşımıyordu. Demokratik bir eylemdi ve temelinde gerek dinimizin, gerekse Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde belirtildiği gibi insanın en tabii ‘ yaşam hakkı’ nın kollanmasıydı.
            Bugün düşünce özgürlüğü çerçevesinde beyan edilen ve Ermenilerden tek taraflı ve vicdani olarak özür dileyen fikir ise tüm toplumu töhmet altında bırakabilecek ve uluslar arası ilişkilerde müteaddit defalar kaşımıza çıkarılacak bir eylemdir. Bildiride geçen ‘vicdani’ kelimesi rahatsızlık duyulan ve itiraf edilmeyen bir olgunun itirafı anlamını taşımaktadır ki, bu Ermeni Soykırımı’ nı devlet ve millet olarak kabul etmesek bile biz kabul ediyoruz anlamındadır. Bu elbette o kişilerin düşünceleridir ve bu düşüncelerini ifşadan ötürü suçlanamazlar. Ancak düşünceler ifşa edilirken sorgulanacağı – hukuki anlamda değil -  ve tartışılacağı aşikardır.
 Öncelikle konuyu tartışmaya açmadan tarafların şunu kabul etmesinde – özellikle- fayda vardır. Ermeniler tehcir olayları içerisinde katliamlar yaşamışlardır. Bunu kabul etmek zorundayız. Ancak bu katliamlar bulundukları konjonktür de Osmanlı Devleti’ nin tüm engelleme ve Ermenileri  koruma çabalarına rağmen gerçekleştiğini gerek Osmanlı gerekse İngiliz, Rus, Amerikan, Vatikan ve Ermeni arşivlerinde kayıt altına alındığını bilmekteyiz.
Yine herkes tarafından bilinmemesine karşın bu suçlamanın muhakemesi İngilizler tarafından hemen savaşın akabinde ve bitmemişken Malta sürgünlerine karşı yapılan soruşturmalarda dile getirilmiş ve herhangi bir kanıt ortaya konulamamıştır. Benzer yargılamalar bizatihi Osmanlı Devleti tarafından yapılmış ve olaylarda gerekli tedbirleri almayarak kabahatli görülenler idam edilmişlerdir.
 Lozan ve  Sevr Anlaşmalarında gayrimüslim vatandaşlarımızla ilgili hükümler olmasına karşın Ermenilere karşı uygulanan bir soykırımdan bahsedilmemiş ve bu konuya gönderme bile yapılmamıştır. Dolaylısıyla Asla ve kat’i olarak bir ‘soykırım’ dan bahsetmek mümkün değildir.
Tüm bunları kabulle birlikte, taraf olan diğerlerinin yani Ermenistan ve Ermeni diasporasının kabule yanaşmadıkları bir başka gerçek ise özellikle Van ve Erzurum başta olmak üzere doğu vilayetlerinde katliam değil ‘ soykırım ‘ olarak adlandırılabilecek ve sayıları yine bahsi geçen arşivlere farklı farklı geçen ve en az 300 bin kimi kaynaklara göre 450 bin Türk’ün katledilmesiyle sonuçlanan olaylar zinciridir.
1915 olaylarını siyasi baskı unsuru olarak kullanabilmek amacıyla özellikle Ermeni Diasporasının destek aldığı bazı kaynaklar – ki biri meşhur Mavi Kitap’tır- bizzat yazarları tarafından ve dönemin İngiliz Propaganda Bakanlığı tarafından kaleme aldırıldığı açıklanmıştır. Resmi Tarih olarak adlandırılan ve genelde şaibeli ve çıkarlara yönelik olarak şekillendirilmiş tarihi ifade eden bu tanımlama aynen Ermeni Soykırımı iddiaları için de kullanılagelmiştir.
Bu gün Türkiye olarak yirmiyi aşın ülkede, elliden fazla parlamentoda kabul edilmiş; Ermeni Soykırımı yapan ülke kabulü görmekteyiz. Bu çarpıcı tablo bize gerçeğin her zaman kabul görmeyeceğini belirtmektedir. Gerçek olarak kabul gören haklılık değil, yapılan propagandanın gücüdür.
Bu şartlar içerisinde ülkemizin yetiştirdiği ve toplumda aydın vasfı ile topluma örnek teşkil eden, toplumu entelektüel olarak yönlendirebilecek ve hatta şekillendirebilecek bilgi ve birikimlere sahip; akademik kariyer sahibi olan, sanatçı kişiliği olan ve düşünür kimliği taşıyan bireylerin, toplumun genelinin düşüncelerine aykırı, devletin ve milletin menfaatlerinin zedelenebileceği bir çıkış yapmışlardır. Fakat bu bildiriyi yayınlayanlara ve imza atanlara vatan haini yaftasını yapıştırmak izan dışıdır.
Basını fazlasıyla meşgul eden bu çıkışın sorgulanmasında fayda vardır. Öncelikle bahsi geçen konuya taraf olduğumuz için milli şuur içerisinde tarafsız yaklaşabilmemiz güçtür. Ne var ki, konuya tarafsız olarak yaklaşması gereken birçok bilim insanı da, taraflı yaklaşmaktadır. Tv’ lerde yapılan açık oturumlarda bildiriye imza atanların neden buna gerek duydukları ve dayanak noktalarının neler olduğu değil, hemen haksız oldukları ve bazen kişilikleri hakkında yorumlar yapılmaktadır. Doğrusu ben buna karşıyım.
Yayınlanan bildirinin içeriği ve toplanan imzaların mahiyetiyle ilgili olarak yapılan spekülatif yorumlar olduğu gibi , bildirinin provokatif yönünün olduğu da belirtilmektedir. Tüm bunlar tartışmanın yönünü değiştirmekte ve asıl konunun uzağında tartışmalara yol açmaktadır. Her ne kadar bildiriye atılan imzalar, bildirinin geçerliliğini sorgular niteliğe dönüştürmüş olmasına karşın, bu bildirinin varlığını değiştirmez. Dolaylısıyla asıl tartışılması gereken konu bu bildirinin, tarihsel süreçteki anlamını açıklayabilecek zemine taşımak ve bunun gerekliliğini belgeler ve mantıksal düzlemde izaha çalışmaktır.
Devletler arasında dostluk diye bir kavram yoktur. Sadece temelde çıkara dayalı, iyi veya kötü ilişkiler vardır. Ve bu bile kesin çizgilerle sabitlenmiş değildir. Bunun en çarpıcı örneğini Fransız Parlamentosunda kabul gören ve hepimizin tepkisini çeken Ermeni Tasarısı olayında bizzat yaşadık. Dolayısıyla bu gün karşımıza çıkan ve bir kısım aydınlar tarafından izole edilen bu çıkış benzer sonuçlar için bir içtihat teşkil edecek seviyede midir ? Bunu zaman gösterecektir.
Tarihimizle ilgili yüzleşmemiz istenilen konularda yeterli ve gerekli bilgilendirmeler yapılmamaktadır. Bu gibi konularda ilk öğretimden akademik sürece kadar devam eden planlı ama tarafsız bir bilgilendirme yapılması zaruridir. Sonuç itibari ile biz henüz kendi haklılığımız bırakın halk düzeyinde , kendi aydınlarımız arasında bile, ittifak halinde kabul ettirmeyi başaramamışken, uluslar arası düzeyde kabul ettirmeyi beklememiz bir hayalden ibarettir.
Bu bağlamda şunu sorgulamakta fevkalade fayda var ; biz nerede yanlış yapıyoruz ?
Bir ‘Doğu Ekspresi’ filminin izini 30 yıldır silebilmiş değilken ve propagandanın çarpıcı gücünü her seferinde yüzümüzde hissederken, biz neden haklı olduğumuz konularda bile propaganda yapmaktan aciziz !..
           
 
 
 
hakanbenli
 
hayata dair
hakan benli
 
hayat
hakan benli..
 
dair
 
Bugün 9 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
hakanbenli Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol